logo

Zıkkımın dibinden kırgın bir mektup


İsmail Kılıçarslan
i.kilicarslan@gmail.com

Sürekli çoğul şahıs ekiyle konuşunca kendisinin neye benzediğini anlamadığımızı düşünen birinden bahsedeyim mi bugün size? Söz konusu ettiği muhayyel “biz”den kendisini bu numarayla ayırabildiğini düşünen birinden ya da? Bahsetmeyeyim. Canınız sıkılmasın.

İş söze geldiğinde karakterden, insan yetiştirilmesi gerekliliğinden, diğerkâmlıktan, fedakârlıktan bahseden ama iş işe geldiğinde vefasını, fedakârlığını, yetiştirdiği insanı hiç ortalarda görmediğimiz başka birinden bahsedeyim mi size? Etrafındaki insanlara sadece “güç” ve “fayda” üzerinden ilgi gösteren ama durmaksızın dostluk nutukları patlatan birinden peki? Bahsetmemeyim. Canınız sıkılmasın.

Aslında gücünü sadece gücünü aldığı yere borçlu olduğunu ta kalbinde bir yerlerde bilen ama o gücü kendinde vehmetmeye bayılan ve yine aslında kurabildiği organizasyon olmasa bir hiç mesabesinde olacağını hesap ettiği halde aşırı bağımsız numarası yapabilen bambaşka birinden söz edeyim mi? Etmemeyim bence. Canınız sıkılmasın.

Fakat izin verirseniz şundan açayım bahsi: Bazen dostluk, kardeşlik, arkadaşlık zannettiğiniz şeyin karşı taraf açısından aslında sadece bir “faydalanma”, bir “nemalanma”, bir “yararlanma” durumu olduğunu anladığınızda nasıl dayanabiliyorsunuz buna? Bildiğiniz bir yol, bir yöntem varsa lütfen haberdar edin beni de. Zira ben bu durumla nasıl başa çıkacağını bilmeyen, bilemeyen birisiyim. Birine kalbimi açmanın her seferinde bir kalp kriziyle sonuçlanacağını bir türlü öğrenemedim. Teklifsiz, ama’sız, ajandasız açtım insanlara kalbimi. Niçin böyle yaptım? Niçin yoruldum bunca? Vallahi bilmiyorum. Bilemiyorum.

Kızmayın bana. Çaresizliğime kızmayın. Salaklığıma öfkelenebilirsiniz fakat. Bunda serbestsiniz.

Ben anılarını unutabilen, onları “eski, çok eski, yeni, yakın, uzak, çok uzak” olarak sınıflandırıp raflayabilen biri değilim. Elimden gelmiyor öylesi. Sizi bilemem tabii ama ben her gün onlarca anının zihnimi işgal etmesine izin veriyorum. Üstelik öyle çok önemli falan olmaları gerekmiyor. Küçük, küçücük, incecik bir an yetiyor kendini hatırlatmaya.

Mesela iki arkadaş, bir taş duvarın önünde oturmuşuz. Ben bir sigara yakmışım. Onun saçları hâlâ genellikle siyahmış.

Ve şu beni kahrediyor, öldürüyor. O anda, dostlukla, kardeşlikle, yoksullukla dolu o anda acaba “çok ilerde karşısına koyarım bu davranışını” diyerek benim hata yapmamı, tökezlememi bekliyor muydu? Ben onu kendimden ayrı görmezken o bunu “kendisine şirk koşmak” olarak değerlendiriyor muydu tam o anda?

Bilmem, bilemem ben böyle şeyleri. “An”ın kendisine inanırım çünkü ben. Yaşamanın kendisine ve lezzetli tortusuna inanırım ben. Anı biriktiririm ama öfke biriktiremem, “kullanılacak malzeme” biriktiremem, “zaaf arayışı” biriktiremem.

Bilmem. Siz söyleyin ne olur? Dostunuz, yoldaşınız, karındaşınız zannettiğiniz biri “bir gün düşerse benim tekmem de hazır olsun” diye kimi şeyler biriktirtirdi mi sizin hakkınızda? Biriktirdiği şeyleri “sen bana şirk koşarsan ben de seni lanetlerim” diyerek kustu mu suratınıza? Bu başınıza geldiyse Allah aşkına söyleyin bana, bununla yaşamaya devam etmenin bir yolunu buldunuz, bulabildiniz mi? Dahası bana da anlatabilir misiniz bunun yolunu?

Kendini tanrı zanneden insanların yaşlanmasının en kötü yanı nedir biliyor musunuz sevgili dostlar? Tanrı olmadıklarını kabul edecek yaşı geçmiş olmaları. Onlar için artık şifa yoktur ufukta.

Her gün kendime hatırlatmak zorunda kaldığım kırıcı gerçek şudur: Dostluk mu? O senin bazı geceler gördüğün bir rüya imiş sadece. İnsan insana hiç yurt olmazmış meğer. İnsan insanın sadece kurduymuş. Ha o elmanın içinde, ha şu yorgun kalbimin. İki durumda da kemiriyor işte.

Ben bütün arsalarımı dostlarımın kondularına tahsis etmişken meğer mahallemize imar geleceğini bilen biri varmış. Buradan ölüyorum.

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler:
Share
388 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...