logo

Yaşamak hastalığı


Yıldız Ramazanoğlu
y.ramazanoglu@gmail.com

Bir zamanlar Dalga kitaplarını okuyup geleceği anlamaya çalıştığımız futurist yazar Alvin Toffler derdi ki, daha önceki insanların iki üç yüz yılda başlarından geçenler ya da maruz kaldıkları ilerleme, şimdiki zamanda beş on yıl içinde gerçekleşebiliyor. Teknolojik ilerlemelerin, toplumsal alt üst oluşların hızı tahammülfersa. Türkiye’de şimdi kırklı yaşlarında olan bir birey neler görmedi ki. 28 Şubat darbesi, 1999 depremi, Orta Doğuda yaşanan 3. Dünya Savaşı, köylerin boşalması, betonlaşmanın tavan yapması, üçüncü milenyuma adım atılması, İkiz Kulelere saldırı, Berlin Duvarının yıkılışı, ekonomi iyiye gittiğinde bile yoksulluğu değişmeyen kitleler… Daha ana babalardan devralınan 27 Mayısları, 12 Eylülleri, korkunç boyutlara ulaşan küresel yoksulluğu ve adaletsizliği saymıyoruz bile. Güray Süngü son romanı Az Kalan Gölge’de hiçbir dolayıma büründürmeden bu hızın içinden geçiriyor kahramanı Osman’ı. Onu bu karmaşadan alıp sahili selamete ulaştırma gayretinde. Osman mütedeyyin bir ailenin dine pek yatkın olmayan, politik konulardan hazzetmeyen oğlu. Baba her vakit namaza gidiyor, okulun insanları zehirlediğini düşünüyor, emeğe inanıyor, mülkiyete inanmıyor ve çiçek besliyor. Oğluna mirası bir Peygamber Kılıcı çiçeği. Aralarında sevgisizlik var gibi dursa da baba oğulun akibetiyle inceden ilgileniyor, oğul da uzak diyarlardayken babanın ölümüyle hercümerc oluyor.

Osman Martı Jonathan gibi; ağabeylerinin heyecansız, uzayıp kısalmayan korunaklı tekdüze hayatını tekrarlamak istemediğinden gitmekten yapılmış bir hayata atmış kendini. Bilinmeyenin kıymetli oluşu gibi, umudun adı olan Amerika ise aslında yola çıkmak için bir metafordan ibaret. Baudrillard’ın dediği gibi dünyanın gidilecek son ucu. Genç yaşlardan itibaren İngilizcesini ilerletmeye çalışmanın amacı da budur, dünyada ne olup bittiğine dair merak. İlla ki bir ‘tutunamayan’ olunacaksa bile tutunmayı sonuna kadar deneyerek bunu hak etmek. Romanda adeta Necip Fazıl’ın Kaldırımlar şiirinde “gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler” dediği evlerden birinde ışık açılıyor ve bir gencin 21. yüzyılda bu dünyadan geçişine tanık oluyoruz.

Hayattan payına düşenin ne olduğunu, dengelerin kimin ve nelerin lehine bozulabileceğini anlamak üzere zararsız bir kızgınlıkla, akla olan güvenciyle, etrafı onunla arkadaş olmak isteyen yaşıtlarıyla, kalabalık ailesiyle dolu olmasına rağmen dünyanın ‘ağrılı dönüşüne’ katılmak üzere yapayalnız kendi yoluna çıkan adam.

İnsanı tornaya sokan, fazlalıklarını yontan, eksiklerini yamayan, herkesi tesviye ederek birbirine benzeten okula lise bitene kadar dayanır. Sonra sayısız iş deneyimi; ecza deposu, ekmek fırını, restoran, fotoğrafçı, derici…Kendini nice gençler gibi kıymetli işler yapmak isteyen önemli bir adam olarak görmekte, sıradan insanların arasından bir an önce sıyrılması için, bunu başkalarına göstermeye çabalamadan başkalarının kendiliğinden fark edeceğini ummaktadır. Fakat yüksek bir tepeye çıkıp ta birbirini çiğneyen insanları görünce ‘yaşamak hastalığı’ ayan olur. Daha önce ‘dünyayı seyretme hastalığı’ başka bir boyuta taşınır. Bu arbedeyi alkışlayan, korkan, eleştiren, gözlerini kaçıran ya da görmezden gelenlerin dünyası.

Bir yanda insanların kendi ülkelerinde huzur bulmamasının müsebbibi, bir yandan da içine aldığına son derece vaatkar davranan bir hayal ülke Amerika sızısı dipten ilerlemeye devam eder.

Birde hayal edilen Hayal var. Milenyum kızı rüyası. Osman’ı rahatsız etmeyecek, özgürlüğünü elinden almayacak, çok sevecek ama az sevilmeye katlanacak. Çünkü genç adamın aşktan daha büyük idealleri var. Ali Şeriati’nin Yalnızlık Sözleri’nde kahrolarak dediği şey; aşk aile evlilik umurumda değil aslında. Puran hanıma bunu sormuştum birgün. Gülmüştü. Don Kişot’un sevgilisi gibi kalpte incilerle ipeklerle bezenen bir hayal değil artık aşk. Herkesin daha önemli daha kıymetli işleri var.

Sonunda Amerika’ya vasıl olma uğruna ‘gemi adamı’ olur Osman. Anlatım doğrudan desek de semboller metaforlar alegoriler ustaca alt metinleri kurmuş. Gemi dünyayı seyretmenin felsefi zemini. Okul dahil her işi yarım bırakan Osman bir sona doğru yol almaktadır aslında, yol bitince yaşam da sona erecektir. Dünyanın bütün okyanuslarında seyir eden genç adam, yıllar sonra ancak Kanada’ya varabilir ve oradan da deport edilir. Çok fazla mesaja, olaya, etkiye maruz kalmış Karamsar K kuşağının ince oylumlu hikayesi. Osman dünyayı dolaşmış, nice tekinsiz büyülü denizlere açılmış, başka gökler altında uyumuş, fakat yurduna dönmüş bir gariptir artık. Umut var mıdır peki, evet, bir mecburiyet olarak.

(KARAR)

Etiketler:
Share
600 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...