Son Dakika
Yanlış anlamayın..
Atatürkçülüğe soyunduğum falan yok..
İtirazım; Atatürkçü geçinip, Atatürk’ün hatasını ifşa edenlere..
Atatürk’ün hatasını ifşa edip, o hatayı bertaraf etmek isteyenleri köşeye sıkıştırmaya çalışanlara..
Kanal İstanbul’un yapılması konusunda, nerede ise toplum ortadan ikiye bölündü..
Bir bölümü “Hayır yapılmasın. Gereksiz” diyor.
Diğer bölüm ise, “Yapılsın, Türkiye’nin buna ihtiyacı var” diyor..
“Yapılmasın” diyenlerin büyük bölümü, hatta tamamı, kendisini Atatürkçü olarak tanıtan tipler..
Şu ana kadar dillendirdikleri argümanların içinde de..
En ciddisi..
Bana en makul geleni..
Bir şekilde bertaraf edilmesi gereken en akla yatkın gerekçesi..
Şu:
“Kanal İstanbul farzedelim yapıldı. Geçecek gemiler, niye paralı Kanal İstanbul’dan geçsinler ki? Montrö Sözleşmesi ile bedavaya geçme hakları olan Boğaz varken, o gemilerin kaptanları, enayi mi ki, Kanal İstanbul’dan geçip, para ödesinler?”
Açıyorum Habertürk’ü.. Atatürkçü konuşmacıların hemen hepsi, Kanal İstanbul’a bu gerekçe ile itiraz ediyorlar..
Açıyorum CNN’i, yine aynı gerekçe ile, Kanal İstanbul’a karşı çıkıyorlar..
Açıyorum Ulusal Kanal’ı. Yine aynı gerekçe ile, “İstemezük, Kanal İstanbul’u istemezük” diyorlar..
TV’leri kapatıp, gazeteleri açıyorum.
Yine aynı gerekçe ile, Atatürkçü geçinenlerin Kanal İstanbul’a karşı çıkışını okuyoruz..
Ben de bu vesile ile; “Hah işte, şöyle doğruları söyleyin. Bu ülkeye nasıl deli gömleği giydirildiğini itiraf edin” diyorum..
Nasıl?
Şöyle..
Boğaz’ın iki tarafı da bizim mi?
Bizim..
Orası tümü ile bizim denizimiz mi?
Bizim denizimiz..
Elin oğlu, binlerce kilometre ötedeki Akdeniz’de bile hak sahibi olduğunu iddia edip, doğalgaz arıyor ve bulursa sadece Kıbrıs Rum Kesimi ile paylaşacağını açıklayıp, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni bile oyun dışı bırakmak istiyor mu?
İstiyor..
Böylesi çakallıkların olduğu bir dünyada..
Kendilerine küçücük bir haklılık payı bulacaklarını anladıkları an, nerede ise kara parçalarını, denizleri ceplerine koyup, mezara götürecek kadar dünya üzerindeki ekonomik değerleri sahiplenenlerin karşısında..
Bizim; iki kıyısı da bize ait Çanakkale ve İstanbul boğazlarından geçecek olan gemilerin düzenini, tek başımıza belirlememiz gerekmez mi?
Bu konuda tek söz sahibi olan ülke olduğumuzu ilan etmemiz gerekmez mi?
Gerekir..
Ama yapamamışız..
“Büyük zafer”, “Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu” dedikleri Lozan Anlaşması’nda yapamamışız..
Lozan’daki durum çok daha vahim olduğu için..
“Bari birazcık düzeltelim” diyerek..
Yine Atatürk döneminde Montrö Sözleşmesi ile konuyu bir daha düzenlettirmişiz.
Ama o da, yine bir fecaat..
Gemilerin geçişleri; iki kıyısı da aynı devlete ait dar bir boğazdan değil de..
Kıyıları farklı iki devletin boğazından geçiş gibi..
Veya..
Boğaz tanımı yapılamayacak nitelikteki, iki kara parçası arasında kalan çok geniş bir denizden bahsediliyormuş gibi..
“Geçişler serbest” denilmiş..
“Geçişler serbest beyler.. Gelin gelin.. Geçin.. İşiniz olsa da geçin.. İşiniz olmasa da geçin.. Kalabalık oluşturun.. Karambol oluşturun.. Petrol tankeri ile geçin.. Küçük çaplı da olsa, askeri gemilerle geçin.. Sırf Türkiye’ye zarar vermek için bile geçebilirsiniz.. İstanbul’un havasını, denizini kirletmek için bile geçiş yapabilirsiniz.. Bedava bu… Bedava..” denilmiş..
Ve boğazlarımız yol geçen hanına dönmüş..
Kimisi yalıya çarpar..
Kimisi başka gemiye çarpar..
Kimisi dolu petrol ile kaza yapar, 6-7 ay, deniz üzerinde yanışını seyrederiz.
Sigortanın bile karşılayamayacağı masraflar çıkar, geminin enkazını kaldırmak için bile, yıllar geçtikten sonra, vatandaşın vergilerinden alıp, para harcayıp, denizdeki görüntü kirliliğini sonlandırabiliriz..
Şimdi ise..
Bir alternatif düşünülüyor..
Boğaz’ı tehlikeye atmadan..
Yeni bir kanal ile, gemilerin geçişini düzenlemek.
Bu vesile ile de..
Gemilerden gerekli tahsilatları yapmak isteniliyor..
Karşımıza kim çıkıyor?
Atatürkçüler..
Atatürkçü gazeteciler..
Atatürkçü partiler..
Atatürkçü belediye başkanları..
“Bedava olarak Boğaz’dan geçiş var iken, kim, niye Kanal İstanbul’dan, para vererek geçsin ki?” diye itiraz ediyorlar..
Ulan oğlum.
Biraz akıllı olun..
Birazcık söylediklerinizi tefekkür edip de dillendirin.
Her aklınıza geleni söylemeyin.
“Boğaz’dan geçiş bedava, Niye Kanal İstanbul’dan geçmeyi tercih etsinler ki?” diyerek, Atatürk’e hakaret etmeyin..
Atatürk’ü, “Boğazlarımızı; bedava geçilen yerler olarak, Batılıların hizmetine sunmuş birisi” olarak göstermeyin..
Elin gavurunun.. Elin İngilizinin.. Elin Amerikalısının.. Elin Rusunun milyonlar kazandığı gemileri ile, boğazlardan geçişi sırasında, Türkiye’ye kuruş ödemediği gerçeğini böyle uluorta ifşa etmeyin..
İleriyi gören..
Hemen her şeyi bilen (haşa)..
Emperyalist devletlerin sömürü niyetleriyle dişe diş mücadele ettiğini savunduğunuz Atatürk’ü; Boğazlar’ı, bir yararımız olmadan emperyallerin hizmetine sunan lider gibi göstermeyin..
Biraz akıllı olun..
Kanal İstanbul’a, başka gerekçelerle itiraz edin..
“Bizim Boğaz’daki yalılarımızın fiyatı düşer..” deyin..
“Biraz bekleyin, oralardan arsa toplayalım, sonra yaparsınız..” deyin..
Kendi aranızda muhabbet edip, “Ne kadar geciktirirsek, batılı dostlarımızdan o kadar avanta sağlarız. ‘Bak bizim sayemizde, Kanal İstanbul’un yapılması üç sene gecikti, üç senelik ücretsiz geçişinizi bize borçlusunuz’ der, onlardan imkanlar temin ederiz” itiraflarını yapın..
Ama..
Bu işin ucu Atatürk’e dokunacak şekilde, “Montrö Sözleşmesi ile, boğazlardan geçiş bedava. Kim, niye Kanal İstanbul’dan geçsin ki?” demeyin..
Not:
Atatürkçülük bunların elinde yerlerde sürünürken.. Yine de biz, hepten hakkını yemeyelim.. Aslında Montrö Sözleşmesi’nde, geçiş bedava değil. Ama bizim darbeci askerlerimiz, önce o ücreti güncellemek istemişler, sonra itirazlar gelince, aptalca bir işlem ile, altından dolara çevirmişler. Ücret komik bir duruma düşmüş. Bu konu uzun.. Bir başka yazıda, izah ederiz inşallah..
(YENİ AKİT)
Etiketler: Ali İhsan KarahasanoğluYorum yapabilmek için Giriş yapın.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
02 Mart 2020 YAZARLAR
02 Mart 2020 YAZARLAR
04 Ocak 2020 YAZARLAR
03 Ocak 2020 YAZARLAR