logo

21 Ekim 2019

Trump’ın pervasızlığından ders çıkarır mıyız?


Mehmet Ocaktan
m.ocaktan@gmail.com

ABD Başkanı Donald Trump’ın hiçbir kural ve adap tanımayan cahilane konuşmalarına bütün dünya ile birlikte artık biz de alıştık sayılır. Barış Pınarı Harekatı’nın başladığı ilk günden bu yana öylesine şeyler söyledi ki bazen başımız döndü, bazen de midemiz bulandı. Ayrıca Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a gönderdiği skandal mektup, bütün dünyayı utandıran kara bir leke olarak geçti tarihe.

Neyse ki Ankara’da yapılan görüşmeler sonunda ateşkes sağlandı ve hepimiz derin bir nefes aldık. Ancak Trump hiç durmuyor ki… Bu kez de Ankara’da varılan anlaşma sonrasında Türkiye’nin Suriye’de Kürt grupların kontrolü altındaki bölgelere yönelik operasyonunu ‘okul bahçesinde kavga eden iki çocuğa’ benzetti ve “Ben biraz kavga etmeleri gerekiyor dedim. Okul bahçesindeki iki çocuk gibi kavga etmelerine izin vereceksiniz, sonra da ayıracaksınız. Birkaç gün kavga ettiler ve oldukça şiddetliydi” diyerek yeni bir patavatsızlık örneği sergilemiş oldu.

Evet Trump’ın sözlerinin bir endazesi yok, muhtemelen bundan sonra da benzer çılgınlıkları izlemeye devam edeceğiz. Tamam adam patavatsızlıkta sınır tanımıyor ve kibirli bir eda ile Ortadoğu halklarıyla dalgasını geçiyor. Zaten bunlar hep kavga ederler, ben de gelir ayırırım…

Açıkçası onur kırıcı bir durumla karşı karşıyayız. Acaba diyorum, Ortadoğu coğrafyasının insanları olarak bu yaşananlardan ders çıkarıp kendimizi esaslı bir iç muhasebeye tabi tutabilir miyiz?

Sahi bu coğrafyanın insanları neden birbirleriyle kavga ederler?

Kolay yolu tercih edip, “Emperyalist güçler gelip yeraltı ve yer üstü kaynaklarımızı sömürüyorlar ve bize nefes aldırmıyorlar” diyerek kendimizi rahatlatabiliriz. Evet bir sömürü çarkının olduğu muhakkak, iyi güzel de bizim perişan halimizi nasıl izah edeceğiz? Allah Amerika’daki, Avrupa’daki insanlara olduğu gibi hiçbir ayrım yapmadan bu coğrafyada yaşayan insanlara da akıl, zeka ve irade bahşetmiş.

Eğer biz kendimizi bir takım ideolojik ahmaklıklara teslim edip bilim, teknoloji üretememişsek, adam gibi bir hukuk sistemi inşa edememişsek, insanlarımıza fikirlerini özgürce ifade edebilme imkanını bile sağlayamamışsak ve liyakatsizliklerle malul durumdaysak Allah bize ne yapsın ki…

Tek tek bütün İslam ülkelerine bakalım, hemen hepsinde bilim, teknoloji ve tefekkür üretmek değil, hamasetle vatan-millet duygularını kabartıp mehter eşliğinde hayali kahramanlıklar üretmek makbul durumdadır.

Eğer rasyonel akılla hareket edip yaşadığımız tecrübelerden ders çıkarmayı başaramazsak, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da perişan halimize mazeretler üretmeye devam ederiz. Bu çerçevede son günlerde yaşadıklarımız adeta bir laboratuvar örneği oluşturmaktadır. Mesela bunca diplomatik imkan ve yakın geçmişte yaşadığımız Kuzey Irak tecrübesine rağmen Suriye bağlamında aynı şeyleri tekrar yaşıyor olmak gerçekten anlaşılması güç bir durum. Suriye politikasındaki temel yanlışlarımız bir tarafa, eğer IŞİD’le mücadelenin başladığı günlerde Suriye’deki Kürt unsurlarla ortak politikalar üretebilseydik, eminim şu anda Trump’ın saçma sapan kaprisleriyle uğraşmak durumunda kalmayacaktık. En önemlisi de, bu ülkedeki Kürtlerin hamisi biz olacaktık.

Kuzey Irak’taki Kürt oluşumunun ilk yıllarını hatırlayalım, askerden siyasi aktörlere kadar hemen herkes sadece “kırmızı çizgi” ezberini tekrar etmekle meşguldü. Peki sonuç ne oldu? Kürtler kendilerine bölgesel bir devlet kurdular ve bizimle de gayet iyi geçiniyorlar. Arada sırada eski ezberlerimizle “yiyecek ekmeğe muhtaç” olacaklarını hatırlatıyoruz ama, ciddi bir sorun yaşamadan yan yana geçinip gidiyoruz. Ayrıca Kürtlerin Irak ve Suriye’de otonom yapılar kurması dünyanın sonu demek değildir.

Eninde sonunda Suriye’deki hikayenin sonu da benzer şekilde bitecektir. Zira orda bir Kürt varlığı var ve gerçek olan budur. Türkiye için önemli olan, bu bölgelerdeki terör unsurlarına karşı güvenliğini garanti altına almaktır. Bunun en doğru yolu da, bu meseleleri legal bir muhatapla konuşabilmektir. Maalesef şu andaki temel problem bu muhatabın olmamasıdır. Unutmayalım, komşularımızla geliştireceğimiz ticari ilişkiler, aynı zamanda teröre karşı da güçlü bir kalkandır.

Maalesef hikaye iyi bitmedi, artık bundan sonra Suriye’deki muhatabımız diktatör Esad olacak gibi gözüküyor. Yani başladığımız noktaya geri döndük. Doğrusu Baas rejiminin geçmişte terör konusunda Türkiye’nin başına nasıl dertler açtığını hatırladıkça geldiğimiz noktanın ne kadar dramatik bir durum arzettiğini görmek insana acı veriyor.

(KARAR)

Etiketler:
Share
417 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...