logo

07 Ağustos 2019

Tanıdık senaryo


Taha Kılınç
t.kilinc@gmail.com

Filistin topraklarının Araplarla Yahudiler arasında taksim edilmesini öngören 29 Kasım 1947 tarihli ünlü BM oylamasında, Hindistan “hayır” oyu kullanmıştı. Aynı yılın ağustos ayında Hint Alt Kıtası’nın parçalanmasıyla oluşan taze bir devletin bu kararı, ilk bakışta şaşırtıcıydı.

Kendisi de nihayetinde kanlı bir kopuşla kurulan Hindistan’ın, Filistin’in parçalanmasına “evet” demesi makul görünebilirdi, ancak öyle olmamıştı. Oylamada “çekimser” kalan ülkeler listesine göz atıldığında ise, Hindistan’ın aslında hangi siyaseti takip ettiği anlaşılıyordu. Aynı anda hem Hint Alt Kıtası’nı hem de Filistin’i “kendi yolunu çizmesi için” sözde özgür bırakan İngiltere, Filistin’in paylaştırılması oylamasında “çekimser” kalmıştı. 1917’de resmen Yahudilere Filistin’de vatan sözü veren Londra, Filistin’deki durum artık yönetilemez hale gelince konuyu BM’ye havale etmiş, kendisi de Araplarla gelecekteki ilişkilerini düşünerek “çekimser”liği seçmişti. Oylamanın yapıldığı tarihte Hindistan, hâlâ bağımsızlıktan önceki son genel vali Louis Mountbatten tarafından yönetiliyordu. Dolayısıyla, Filistin’in paylaştırılması BM’de oylanırken Hindistan’ın oyunun rengi de onun tercihiydi.

Hindistan, İsrail’in bağımsızlığını 17 Eylül 1950 günü tanıdı. İsrail’i tanıyan ülkeler listesine 58’inci sıradan giriş yapan Hindistan, Yahudi Ajansı’nın Bombay’da temsilcilik açmasına müsaade etti; bunun dışında iki ülke arasında tam diplomatik temsiliyet, sonraki 42 yıl boyunca kurulmadı. Bunun başlıca üç nedeni Arap dünyasıyla ilişkilerin bozulmamasına gösterilen özen, içerideki Müslüman Hint nüfusun desteğini yitirme kaygısı ve Körfez’de çalışan onbinlerce işçinin sınır dışı edilme riski idi. Ortadoğu ve dünyadaki gelişmelere paralel olarak, nihayet 1992’de karşılıklı büyükelçilikler açıldı, ticaret ve turizm başta olmak üzere birçok alanda ilişkiler en üst düzeye çıkarıldı. Ancak, bir Hindistan başbakanının İsrail’i ilk kez ziyareti için, 2017’ye kadar beklemek gerekecekti.

4 Temmuz 2017’de kalabalık bir heyetle Tel Aviv’e inen ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu tarafından uçağının kapısında karşılanan -Netanyahu’nun ancak Amerikan başkanlarına gösterdiği bir özen- Narendra Modi, İsrail’i ziyaret eden ilk Hindistan başbakanı olarak kayıtlara geçti. Ticaret, turizm, tarım, eğitim, sanat, silah sanayii, istihbarat, yazılım gibi çeşitli sahalarda iki anlaşmaların imzalandığı temaslardan en çok akılda kalan sahne, Netanyahu ve Modi’nin, Hayfa sahilinde çıplak ayakla denizde yürüdüğü “romantik” anlardı. Twitter üzerinden de sıklıkla birbirlerine selam gönderen ikili, aralarındaki özel münasebeti çok hızlı ilerletmişti.

İsrail’in ürettiği silahların dünyadaki en büyük alıcısı olan Hindistan, kanlı-bıçaklı olduğu komşusu Pakistan’la sadece bu silahları değil, yine İsrail’den temin ettiği casus yazılımlar ve istihbarat taktiklerini kullanarak da mücadele ediyor bugün. ABD açısından, “Ortadoğu’daki yaramaz çocuğu” İsrail’in Hindistan’la geliştirdiği derin ilişkiler, bir tür açmaza işaret ediyor. Afganistan’da Taliban’la devam eden barış müzakarelerinde Pakistan’ın bağlantılarından ve merkezî rolünden vazgeçemeyecek durumda olan Washington, Hindistan’ın İsrail tarafından sınırsızca desteklenmesine de mecburen ses çıkaramıyor. Son ambargolara kadar İran petrolünün dünyadaki iki numaralı alıcısı olan Hindistan ise, bir yandan Çin’le dirsek temasını sürdürürken, İsrail’in yakın dostluğundan da sonuna kadar faydalanıyor. İç içe denklemler ağı…

İsrail’le böylesine kol kola girerken, Modi hükümetinin şansı, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin de çoktan İsrail’le iş tutmaya başlamış olması. Hindistan’ı 1992’ye kadar İsrail’e büyükelçilik bile açtırmamaya sevk eden Arap dünyası kaynaklı endişeler, çoktan ortadan kalkmış görünüyor. Suudiler ise hem Hindistan ve İsrail’le ilişkileri derinleştiriyor hem de Pakistan’ı çeperde tutmak için olağan üstü bir gayret gösteriyor. Körfez’deki komşuları tarafından abluka altına alınan Katar’ın, bu karmaşık ortamdan istifadeyle Pakistan’a yatırımları artırması da, şapkadan çıkan bir diğer tavşan.

Tüm bu kaotik denklemler ağının tam ortasında, Hindistan yönetiminin, Keşmir’e 14 Mayıs 1954’te sağlanan “özel statü”yü aniden kaldırmaya karar vermesi gayet anlaşılır. Modi’nin, bu konuda da yakın dostu Netanyahu’nun izini takip ettiği görülüyor. İsrail’in Filistin’e reva gördüğü muameleyle, Hindistan’ın on yıllardır işgal altında tuttuğu Keşmir’e yönelik politikası, adeta aynı kalemden çıkmış bir çizgiyi andırıyor. “370 No’lu Madde”yi iptal ederek Keşmir’i diğer Hint eyaletleriyle aynı statüye indirgeyen, böylece Müslüman ağırlıklı bölgede Hint nüfusun iskânının ve mülk alımının önünü açan (şimdiye kadar bunlar mümkün değildi) Modi hükümeti, İsrail’in “yerleşimci siyaseti”nden fazlasıyla ilham almış görünüyor. Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te uygulanan işgal politikasının aynısı, şimdi Keşmir için artık mümkün. Hint devlet baskısına şimdiye kadar en az 70 bin kurban veren Keşmir direnişi ise, tıpkı Filistin direnişi gibi, teslim olmamaya azimli.

Tarihin patavatsızlık ve pervasızlıkla yazıldığı sarsıcı günler…

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler:
Share
456 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...