logo

07 Aralık 2018

Seküler türbede dilek tutma, sadakat yineleme siyaseti


Kenan Alpay
k.alpay@gmail.com

Türbe ziyaretleri hususunda riayet edilecek kuralları hatırlatmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığı ve İlahiyat Fakülteleri’nden ilgili hocalar bid’at ve hurafelerden kaçınılması hususunda uyarılar yaparlar. Dilek tutma, adak adama, kısmet açma, iş bulma, çocuk sahibi olma, şifaya kavuşma, zihin açma gibi amaçlarla türbelere yapılan ziyaretlerin ve bu ziyaretler sırasında çaput bağlama, mum yakma, okunmuş pirinç veya nohut dağıtmanın caiz olmadığı kamuoyuna sürekli olarak izah edilir. Sevap kazanmak ve muradına nail olmak bir tarafa fert ve toplum için günaha girmek, şirke bulaşmak, Allah tarafından lütfedilen akıl ve irade nimetini terk ederek meskenet ve zillete düşmek adeta kaçınılmaz olur.

Ancak türbe ve türbe ziyareti denilince; Diyanet ve İlahiyat camiasının, ilaveten aydın ve entelektüel çevrelerin aklına hep geleneksel mekânlar ve gelenekten kaynaklanan hurafeler, bid’atlar, batıl inanç ve pratikler gelir nedense. Batı modernizminin, seküler hayat tarzının, aydınlanma ve ilerleme mitolojisinin ürettiği sözüm ona la-dini/laik, rasyonel ve pragmatik mekanlar ve bu mekanlar özelinde icad edilen davranış kalıplarının mahiyet ve işlevleri hemen hiç gündeme alınmaz nasılsa.

Bid’at ve hurafelerin, batıl inanç ve pratiklerin modern türbe ve ziyaretgâhlarda hem de devlet ve kanun zoruyla bütün bir topluma dayatılmasının itikadi, hukuki ve ahlaki açıdan oluşturduğu ağır sorunları tartışmaya ‘konunun uzmanları’ hiç yanaşmıyor. Gelenekle, geleneğe bağlı toplum kesimleriyle kavga etmek, onları azarlayıp aşağılamak pek kolay ve zevk verici olsa da devletin kurucu figürünü merkeze alan iktidar sınıflarının modern hurafe ve İsrailiyyatlarıyla mücadeleye koyulacak cesur ve sorumlu uzman kıtlığı yaşıyor ülkemiz.

Düne Kadar Acı ve Utanç Kaynağıydı

Tek Parti Rejimi döneminde kapatılıp yasaklanmış olsa da her semtin türbesine denk gelecek şekilde her semte bir anıt-heykel dikilmiştir ülkemizde. Ne var ki bunlar, sadece fiziki olarak şehirlerin değil bütün üniteleriyle siyasal ve toplumsal hayatın merkezine konuşlandırılarak otoriter ve totaliter rejimin en bariz göstergeleri olmuşlardır. Anıt-heykeller ve elbette ki Anıtkabir’de düzenlenen törenler hiçbir esneklik payı taşımayan aksine devlet sınıfları hesabına siyaset ve toplumu acımasızca terbiye eden araçlar olarak iş gördü, iş görüyor.

Anıtkabir ve anıt-heykeller etrafında belirli bir takvime bağlı olarak icra edilen resmi törenler halk için hep itici ve incitici, devlet tarafından toplumun İslami kimliğini inkâr ve asimilasyonunu işaretleyen dayatmalar olarak idrak edildi.

Açıkça tartışmak, açıktan reddetmek askerin, polisin, mahkemenin gadrine uğratacağı için bu zorbalık törenlerinden uzak duruşun hep bir yolu bulundu. Ancak zamanla, iktidarın nimetlerinden pay almanın, mevki ve makamlara aşırı önemler atfetmenin, kim olduğunu da unutmanın verdiği gaflet ve dalaletle kimileri için pek bi sevimli ve sempatik gelmeye başladı bu törenlerde boy göstermek. Artık acı ve utanç değil kimileri için büyük bir zevk ve gurur vermeye başlamış bu ziyaretler.

Anıtkabir’e Koşmaca, Ata’yla Kucaklaşmaca

Tuhaflık ötesi bir durum ama Atatürk’ü, Atatürkçülüğü ve Anıtkabir başta olmak üzere resmi ideolojinin söylem ve sembollerini başta CHP olmak üzere Kemalist kurum ve kesimlere bırakmamak gibi ‘muhafazakâr-demokrat’ bir adet türedi. Merhum Ziya Paşa’nın ifade ettiği üzere “Evvel yoğ idi işbu rivayet yeni çıktı”. ‘Rahmetli Atatürk’ zırvasıyla başlayan, Anıtkabir’de Fatiha okuma bid’atiyle devam eden ve Gazi Paşa’nın kerametlerini sayarak İslam’a, Müslümanlara, demokrasiye, kadınlara ne büyük lütuflarda bulunduğu üzerine uzun fakat hiç de inandırıcı olmayan coşkusuz menkıbeler uydurarak inşa edilecekmiş ‘Yeni Türkiye’. Güler misin, ağlar mısın? Acır mısın, öfkelenir misin? Sadece tarihi hakikatleri değil İslam’ın en temel ilkelerini de tahrif ediyorlar, Müslüman halkın da adalet ve hakikat duygularını tahrip ediyorlar.

“Başörtülü kadınlar da, dindar erkekler de Atatürk’ü çok seviyor ve sadakat duyuyorlar” şeklinde bir algı çalışmasına hız verilmiş anlaşılan. Bu bağlamda hem Fatma Betül Sayan Kaya hem de Z. Zümrüt Selçuk, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanları olarak bu sevgi ve sadakati en yüce makamda ve en özel günde deklare etmek üzere 5 Aralık gününü seçtiler. Mademki “Aziz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 5 Aralık 1934’te Türk kadınına seçme ve seçilme hakkını Avrupa ülkelerinden bile evvel verdi” o halde kadın milletvekilleri, muhtarlar, bürokratlar, akademisyenler ve sivil toplum kuruluşlarının kadın temsilcileriyle kalabalık bir heyet halinde Anıtkabir’i ziyaret etmek vacip olmuş demektir.

“Atatürk’ün İslam’la, İslami sembol ve değerlerle hiçbir sorunu yoktu. Aksine Atatürk dini ve dindarları çok sever, sayardı. Türkiye’de din ve dindarlık Atatürk’ün sayesinde rahatça yaşanıyor” türü bir sosyal telkin şimdilerde başörtülü bazı rol modeller üzerinden ağırlık kazanıyor maalesef. Bu sosyal telkin, bir düşünce ve tutum yönlendirme eylemi olarak başarıya ulaşabilir mi? Mustafa Kemal ve Kemalist ideolojinin nasıl bir siyasal ve toplumsal sistem kurmaya kalkıştığını, bu sistemi kurarken İslami değer, sembol ve kurumlara karşı nasıl gaddarca hareket ettiğini tümden unutturabilirlerse evet başarı belli ölçüde de olsa mümkündür.

Siyasi, iktisadi hatta kültür hayatını dahi bir kenara bırakarak soralım: Mustafa Kemal’in kadın ve kadınlara yüklediği anlamı, oluşturduğu ve toplumun önüne yerleştirdiği rol modeller üzerinden idrak edememek mümkün mü? İlk dönem ‘kadın havariler’nden bir Afet (İnan) Hanım’ı, bir Sabiha Gökçen’i, bir Ülkü Adatepe’yi, Keriman Halis Ece’yi göz önüne getirelim. Bir Muazzez İlmiye Çığ’ı, Bahriye Üçok’u, Türkan Akyol’u, Türkan Saylan’ı, Nur Serter’i Kemalizm hesabına yüklendikleri misyonlarıyla sakince bir analiz edelim.

Takıyye yapılıyorsa da çok kötü, takıyye yapılmıyorsa da çok kötü bir çığır açılıyor. Kötü çığır açanlar geriden gelenlerin de sorumluluğunu ve dolayısıyla günahını yüklenirler. Kimse kendini ve muhataplarını aldatmaya yeltenmesin çünkü bu yol hem dünyevi hem de uhrevi açıdan çıkmaz sokaktır.

(YENİ AKİT)

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » »
Share
492 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...