logo

28 Ağustos 2019

Milli tarih ve Malazgirt


Taha Akyol
t.akyol@gmail.com

Türkiye temel konularda mutabakat sağlayamamış parçalı bir toplum olduğu için tarihe bakışımız da parçalıdır. Bilgi ve yoruma dayanmayan tarih tasavvurlarımızda siyasi önyargılar ve komplo teorileri büyük rol oynuyor.

“Malazgirt’i unutturdular” lafı bunun bir örneğidir.

Halbuki sorun Malazgirt’in “unutturulması” değil, Malazgirt’i çok gecikerek “keşfetmiş” olmamızdır.

Bu milletin çocukları 1940’lara kadar Malazgirt’in ne olduğunu, “vatan” kavramında Malazgirt’in kurucu rolünü bilmiyorlardı.

Malazgirt’in vatan kuran bir zafer olduğunu, modern tarihçilik çalışmalarıyla gördük, ondan sonra Malazgirt kutlamaları başladı.

OSMANLI’DA MALAZGİRT

Osmanlı asırlarında bütün dünyada “hanedan tarihçiliği” geçerliydi. 19. Yüzyılda, Abdülhamid döneminde bile “Malazgirt”i bilmiyorduk!

Şemseddin Sâmi’nin “Kamûs’ül Âlam” adlı fevkalade değerli ansiklopedik eseri Abdülhamit zamanında yayımlandı. “Malazgirt” maddesinde sadece Malazgirt ilçesi hakkında coğrafya ve nüfus bilgileri veriliyordu.
“Alb Arslan” maddesinde ise Bizans ordusunun mağlubiyeti anlatılıyor, ama bunun Anadolu kimliğinde değişime yol açmasından bahsedilmiyordu.

Çünkü o zaman tarihçiliğin ufku o kadardı. Osmanlı ile Selçuklu arasındaki bağlar yeterince araştırılmamıştı. Hele de Bizans zamanında ıssızlaşmış Anadolu’ya, Malazgirt’ten sonraki Türkmen aşiretlerinin “dağları, ovaları dolduran” göçleri bilinmiyordu.

Zaferin böyle tarihi değiştiren bir sonuca yol açacağını büyük kumandan Alp Arslan da bilmiyordu; Malazgirt zaferinden sonra Isfahan’a gitmişti.

Bizler modern tarihçiliğin araştırmalarıyla ortaya çıkarılan büyük süreçleri izleyerek, bilincimizi bugünden geçmişe yönelterek Malazgirt’in vatan kuran bir zafer olduğunu biliyoruz artık.

ATATÜRK DÖNEMİ

Bu yönde İttihatçıların rolü çok önemlidir. Abdülhamid’i tahttan indirdikleri için muhafazakarların hain dediği İttihatçılar, bugünkü Malazgirt şuuruna giden yolu açtılar: Kasım 1909’da ilmi bir heyet olarak “Tarih-i Osmanî Encümeni” kuruldu. Bu encümendeki tartışmalar, Fuat Köprülü ve Yusuf Akçura’nın öncülüğünde, “umumî Türk tarihi içinde Osmanlı tarihi” anlayışına yol açtı…

Encümen, Cumhuriyet döneminde Türk Tarih Encümeni, sonra da Türk Tarih Kurumu’na dönüştü.

Atatürk döneminde çelişik iki eğilim vardır: Osmanlı ve Selçuklu tarihleri bilinçli olarak çok kısa geçilmiş, arkeoloji ve antropolojiye dayalı bir tarih-öncesi kurgulanmak istenmiştir.

Bu konuda Zafer Toprak hocamızın “Cumhuriyet ve Antropoloji, Darwin’den Dersime” adlı değerli eserini tavsiye ederim. (Doğan Kitap)

Kafatası ölçmelerinin amacı, ırkçılık yapmak değil, bütün Anadolu halkının aynı antropolojik özelliklere sahip “tek millet” olduğunu göstermekti.

Bu ideolojik tarih kurgusuyla çelişen ikinci çalışma, yine Atatürk’ün emiyle Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde “Orta Çağ Türk-İslam Tarihi” kürsüsünün kurulmasıydı.

Bizde gerçek ve ilmi tarihçiliğin esas hamlesi buradan gelecekti. Selçuklu döneminin büyüt tarihçisi Osman Turan ve Osmanlı döneminin büyük tarihçisi Halil İnalcık buradan yetişeceklerdi. İkisi de büyük hoca Fuat Köprülü’nün talebesidir.

1940’LARDAN BUGÜNE

Antropoloji fantezileri uzun ömürlü olamazdı. Milli Şef İnönü, 28 Temmuz 1942’de İstanbul’da tarihçi Mükrimin Halil Yinanç Hoca’dan Selçuklu tarihi yazmasını istedi. Hoca’nın “Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri” adlı öncü eseri 1942’de yayınlandı. Bildiğim kadarıyla, Malazgirt’le Anadolu’nun vatanlaşmasını anlatan ilk ilmi tarih kitabı budur. Kürtleri de anlatır.

Merhum Mükrimin Halil Yinanç, diğer bütün öncü tarihçilerimiz gibi Batı’da okumuş, tarihçiliğe de Tarih-i Osmanî Encümeni’nde başlamıştı.

Büyük şair olduğu gibi büyük bir tarih mütefekkiri olan Yahya Kemal, Mart 1942’de İstanbul’da verdiği “Türk İstanbul” konulu konferansta, Malazgirt’le Fetih arasındaki bağı anlatarak “milli tarih şuuru”nun belki en veciz ifadesini ortaya koydu.

Şerif Mardin’in dikkat çektiği gibi, İnönü dönemi Osmanlı tarihi üzerine araştırma ve yayınların yoğunlaştığı bir dönem oldu. 1940’larda İslam Ansiklopedisi’nin “tercüme ve tashih”le yayınlanması tarihçiliğimizin ulaştığı yüksek düzeyi gösterir.

Tarihçiliğimiz 1950’den sonra hızla gelişti. Bugün Osmanlı ve Selçuklu tarihçiliğimiz artık o asırları “dünya tarihi içinde” değerlendirecek düzeydedir.

Yeter ki hamaset ve komplo teorileri zihnimizi uyuşturmasın, okuyalım, okuyalım.

(KARAR)

Etiketler:
Share
254 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...