logo

25 Ekim 2019

Kul ya muvahiddir ya da müşrik, üçüncüsü olamaz


Faruk Beşer
f.beser@gmail.com

Kuranıkerim dersimiz Zümer Suresi’ne ulaşınca orada şirk ve ihlas mefhumları üzerine başka hiçbir surede fark edemediğimiz ölçüde yoğun bir vurgunun olduğunu gördük. Bu sebeple surenin şirk ve ihlas vurgusunu yazayım derken önce şirk kavramını genel hatlarıyla anlatma gereği hâsıl oldu.

Şirk Kuranıkerim’in en temel üç kavramından biri: Tevhid, küfür ve şirk. Son ikisinin birbirine girebileceğini de düşünürsek şirk için temel iki kavramından biri de diyebiliriz, tevhid ve şirk. Tevhid yerine imanı da koyabiliriz. O halde şirk meselesini iyi anlayan İslam’ın yarısını anlamış olur denebilir.

Hiç bir tanrıya inanmadığı söylenen ateist diye bir kategori olsa bile tanrıyı ilah olarak düşündüğümüz zaman, aslında her hangi bir ilahı olmayan birisinin olamayacağı anlaşılır.O zaman insanlar ya muvahhittirler, ya da müşriktirler. Yani ya bir olan ilaha inanırlar ya da belli belirsiz birden çok ilahları olur. Bunun dışında olmaları mümkün değildir. Çünkü insanın tabiatı gereği hep boyun eğmek zorunda olduğu güç ya da güçler bulunur. En azından insan aklını ya da hazlarını öne geçirir. Bunun dışındaki insanlara deli denir. Onları da zaten mükellef insan olarak görmüyoruz.

Bu durumda şöyle bir ikilemle karşılaşılmış olabilir miyiz? Boyun eğilen güç olarak mesela sadece aklı, ya da sadece hazları kabul eden birisi de tek bir ilaha inanmış olacağı için muvahhit sayılmaz mı? Buna şöyle cevap verilebilir; ilah zorunlu olarak varsa bir ve biricik olanı kabul etmeyen, her halükarda ikinci bir ilahı kabul etmiş olacağından o muvahhit olamaz. Şunu demek istiyoruz: Şirk veya tevhid İslami birer kavramdırlar. Bunlarla konuştuğumuzda İslam’dan konuşuyoruz demektir. O halde biz öyle birine doğal olarak muvahhid diyemeyiz. O kendisine ne derse desin. Ona kelime anlamı ile belki monoteist denebilir.

Dikkat edilirse Allah’ın ilah olarak bir olduğunu anlatırken biz ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ dedikten sonra ‘vahdehu’ kelimesini de ekleriz. Bu, ne olursa olsun bir ilaha inanma değil, ilah olarak sadece Allah’ı bilme anlamına gelir. Yani hem bizzat O’na iman etmiş olacaksınız, hem de bir tek O’nu bilip başka ilah tanımayacaksınız ki, tevhidi sağlamış olasınız.

Küfür ise, hangisi olursa olsun, Allah’ın açıkça bildirdiği hakikatleri kabul etmemektir. Kök anlamından hareketle, sanki hakikati örtme demektir. Onun için küfre nankörlük de denir. O halde adını koysun ya da koymasın, Allah dışında bir ilah edinen kimse şirk işlemiş, yani müşrik olmuş olur. Allah’ı ya da O’nun açıkça bildirdiği her hangi bir hakikati kabul etmeyen ise küfretmiş yani kâfir olmuş olur. Dolayısıyla her müşrik aynı zamanda kâfirdir, ama her kâfir müşrik olmayabilir. Olmayabilir diyoruz, çünkü bu ikisini birbirinden ayırmak da o kadar kolay değildir. Mesela, Allah yasak/haram etmiş olsa da ben faizin yasak olduğuna inanmıyorum diyen birisi küfre düşmüştür ama ona aynı zamanda müşrik de diyemez miyiz? Yani bu insan Allah’a inandığını söylüyor olsa da faizin haramlığı konusunda Allah’ın yetkisine başka bir yetkiyi, mesela aklı ya da hazzı ortak kılması itibariyle aynı zamanda müşrik olmuş olmaz mı? Buradan sonrasını kelamcılara bırakalım.

Şimdi tevhid-şirk ayırımı sadece ‘Allah birdir, başka ilah yoktur’ demekle hallolmuş olsaydı böyle diyen herkes şirkten kurtulmuş, mümin ve muvahhid olmuş olurdu ve Allah’a iman açısından mesele kalmazdı. Oysa bugün Hıristiyanlar da Allah’ın birliğini kabul ediyorlar ama O’nu üçe bölmekle sıfatlarını ya da fiillerini parçalamış olduklarından tevhid/birleme değil teslis/üçleme yapmış ve şirke düşmüş oluyorlar diyoruz. Bunun için biz; Allah sıfatlarıyla birdir, sıfatları O’dan ayrı bir şey değildir, sadece bizim O’nu anlamamıza yarayan anlatımlardır diyoruz. Bazıları buna ‘tevhid-i sıfat’ adını veriyor. Hatta bu izahta bile bir problem olacağını hesaba katan Mutezile, Allah’ın sıfatları değil isimleri vardır diye düşünmeliyiz diyorlar.

Durum böyle olunca şirke bulaşmamış bir tevhid inancının oluşması hem çok önemli, hem de çok çetrefil bir mesele olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü böyle bir tevhid inancı ibadetlerden öncedir ve onlardan daha önemlidir. Yani şirk bulaşmamış bir tevhid akidesi Müslümanın en önemli ve en öncelikli meselesidir. Çünkü şirk tevhidin zıddıdır, biri varsa diğeri yoktur. Bütün peygamberlerin ilk görevleri tevhidi öğretmek, Allah’tan başka kimseye kulluk etmemeye çağırmaktır.

Görüldüğü gibi mesele sadece bir edebiyat meselesi değildir. Üzerinde durulmaya değer.

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler:
Share
450 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...