logo

29 Haziran 2019

Körfez’de bir ada


Taha Kılınç
t.kilinc@gmail.com

Bahreyn Kralı Hamed bin İsâ Âl-i Halîfe, 2008’de ABD’nin başkenti Washington D.C.’ye tayin edeceği büyükelçiyi seçerken hiç zorlanmamıştı. Elinin altında Batılı standartlarda çok iyi eğitim almış, İngilizcesi anadili düzeyinde, oldukça genç -44 yaşında-, diplomatik tecrübesi de bulunan bir isim vardı: Hudâ Ezrâ İbrahim Nûnû.

Üniversite ve yüksek lisans eğitimlerini Londra’da tamamlayan, orada evlenen ve yıllarca yaşayan Nûnû, Bahreyn’in zengin ailelerinden birine mensuptu. Babasının 1993’teki ani ölümünün ardından ülkesine dönerek aile şirketlerinin yönetimini eline almış, ismini kısa zamanda duyurmuştu. Ailesinin ilişkileri nedeniyle, Nûnû kraliyet sarayına da rahatlıkla erişmiş, nihayet 2006’da 40 üyeli Şûrâ Meclisi’ne atanmıştı. Bahreyn Kralı Hamed, Washington büyükelçiliği vazifesi için Nûnû’yu tercih ederken, tüm bu parlak kariyerinin de ötesinde, bir başka özelliğini dikkate almıştı: Yahudi oluşunu. 2008’de dönemin ABD Başkanı George Bush’a güven mektubunu sunarak görevine başlayan ve Amerikan başkentinde kesintisiz 5 yıl büyükelçi olarak kalan Nûnû, sadece Bahreyn’in değil bütün Arap dünyasının ilk Yahudi büyükelçisiydi.
Hudâ Ezrâ İbrahim Nûnû’nun ABD’de geçirdiği yıllar, ona ülkenin Yahudi lobileriyle, iş adamlarıyla ve karar mekanizmalarıyla yakından temas kurma imkânını verdi. Kral Hamed ve çevresi de, onun açtığı bu kanalları kullanarak Bahreyn’in hem Ortadoğu’da hem de uluslararası arenada kendisine daha sağlam yer edinmesine çalıştılar, bunu büyük ölçüde başardılar da. Körfez’in en küçük ülkesi ve minik bir ada devleti olan Bahreyn, böylece fiziksel büyüklüğünden daha fazla bir anlam kazanmaya başladı.

Bahreyn yönetimi, İsrail’in kurulduğu 1948 öncesinde ülkedeki sayıları 600 kadar olan Yahudi cemaatinin bütün üyeleriyle oldukça yakın ilişki içinde olagelmişti. 1948’de ve Kudüs’ün İsrail tarafından işgal edildiği 1967’de saldırıya ve tacize uğrayan Bahreyn Yahudi cemaati, mensuplarının çoğunun İsrail’e göç etmesiyle sembolik bir rakamdan ibaret kaldı. Günümüzde, tamamı başkent Manama’da yaşayan 50 civarında Bahreynli Yahudi bulunuyor.

Hudâ Ezrâ İbrahim Nûnû’nun ailesi, dindaşları İsrail’e göç ederken, Bahreyn’den ayrılmayı hiç düşünmemişti. Irak kökenliydiler ve Arap gelenekleri kuşaklar boyunca aileyi şekillendiren ana kültürel motifti. Huda Ezrâ’nın dedesi İbrahim, 1934’te Manama Belediye Meclisi’nde üye olarak görev yapmış, sonrasında aile siyasetle hep içli-dışlı olmuştu. Hudâ’nın kuzeni İbrahim Davud Nûnû da 2000’de Bahreyn Şûrâ Meclisi’ne tayin edilmişti.

Nüfusunun kâhir ekseriyeti Şiîlerden oluşan, ancak Sünnî Âl-i Halîfe hanedanı tarafından idare edilen Bahreyn, diğer Arap ülkelerinin aksine, İsrail konusunda hiçbir zaman sert ve katı bir duruşa sahip olmamıştı. Aksine, hem -Hudâ Ezrâ İbrahim Nûnû örneğinde olduğu gibi- Bahreynli Yahudiler üzerinden hem de uluslararası ticarî ve siyasî bağlantılar yoluyla, Bahreyn, İsrail’le hep yakın ilişki içindeydi. 1995’ten bu yana Bahreyn’de konuşlu bulunan ABD’nin ünlü Beşinci Filo’su da Bahreyn yönetimine Körfez’de bir ayrıcalık sağlıyordu. İran’ın Körfez’deki etkisine karşı direnç noktalarından biri olarak dizayn edilen Bahreyn, böylece uluslararası sistemin de özel ilgi ve ihtimamına mazhar oluyordu.

***

“Filistin davasının para karşılığı satın alınması girişimi” olarak özetleyebileceğimiz “Refah İçin Barış Çalıştayı”nın, geçtiğimiz hafta neden Bahreyn’de düzenlendiği sorusu, yukarıdaki gerekçelerle aslında gayet açık. Filistin konusunda herhangi bir hassasiyet veya sorumluluk hissetmeyen Bahreyn yönetimi, şimdiye kadar ancak dikkatle takip edenlerin görebildiği İsrail yanlısı siyasetini, son çalıştay vesilesiyle dünyaya ilân etmiş oldu.

Çalıştay sırasında İsrailli Kanal 13’e konuşan (ve bu şekilde ilk kez bir İsrail basın-yayın kuruluşuna açıktan röportaj veren) Bahreyn Dışişleri Bakanı Hâlid bin Ahmed Âl-i Halîfe, “İsrail, Ortadoğu’nun bir parçasıdır. Tarihsel olarak da Yahudilerin elbette aramızda yeri vardır” derken, bu gerçeğe işaret ediyordu. Bahreynli Bakan’ın İsrail’in Filistinlilere karşı yürüttüğü çok yönlü işgal siyasetini “terörle mücadele” ve “güvenliğini sağlama” olarak izah etmesi ise, temsil ettiği ülkenin duruşu açısından tutarlı bir açıklamaydı.

***

ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı Jared Kushner tarafından ortaya atılan “Refah İçin Barış Planı”, Trump yönetiminin “Yüzyılın Anlaşması” adıyla Araplara ve İslâm dünyasına dayattığı yeni Filistin perspektifinin bir parçası. Onlarca sayfayı bulan ayrıntılardan süzülen özet şu: İsrail’e tam teslimiyet şartıyla, Filistinlileri ekonomik refaha boğmayı vaat eden plan, bu şekilde Siyonist işgale silahlı direnişin belini kırmaya çalışıyor. Bu bağlamda Hamas ve diğer grupların silahtan arındırılması, İsrail’in güvenliğinin tüm seviyelerde sağlanması ve Arapların -elde edecekleri maddî kazanımlar karşılığında- Filistin’le ilgili bütün iddialarından vazgeçmeleri isteniyor ve bekleniyor.

İslâm dünyasından yükselen öfkeli itirazlara rağmen, iş adamı Trump ve emlâk komisyoncusu damadı Kushner, paranın ilkeler ve prensipler üzerindeki aşındırıcı etkisini çoktan keşfetmiş görünüyorlar. Dünyadaki birçok kapıyı açan bu talihsiz ve uğursuz denklemin, Filistin bağlamında işe yarayıp yaramayacağını ise, hep birlikte yaşayarak göreceğiz.

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler:
Share
352 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...