logo

20 Aralık 2019

İyiliğin egemenliği için hukukun üstünlüğü


Mehmet Ocaktan
m.ocaktan@gmail.com

Müslüman toplumlar, son birkaç yüzyılda sömürgeler, işgaller yüzünden büyük travmalar ve özgüven bunalımı yaşadılar. Elbette bütün bu yaşanan acılar, İslam toplumlarının hafızasında derin yaralar açtı. Ve halen bu travmaların etkileri günümüzde de devam ediyor. Kuşkusuz yaşananları yok farz edemeyiz, ancak travmalarımıza sığınarak reel dünyadan da kopamayız. Unutmayalım ki sadece Müslüman toplumlarda değil, bütün bir insanlık aleminde insanlık onurunun çiğnendiği, sayısız hak ihlallerinin yaşandığı dönemler olmuş ve acılar yaşanmış, muhtemelen bundan sonra da yaşanmaya devam edecek. Önemli olan, travmalarımızla yaşamayı bir kader gibi görüp gerçek dünya ile bağımızı koparmamaktır.

Maalesef Müslüman dünya bir taraftan travmalarından beslenmeye devam ederken, bir taraftan da geçmişteki İslam medeniyetinin parlak günlerinin hülyasına dalarak gerçeklikle bağlarını koparmıştır. Oysa Müslümanlar o parlak medeniyeti dünyaya sırtlarını dönerek değil, bilgiye, tefekküre, adalete ve hakkaniyete önem vererek gerçekleştirdiler.

Dolayısıyla bugün İslam dünyasının bilimde, sanatta, felsefede, teknolojide, hukukta geri kalmasının suçunu bütünüyle Batı dünyasının üzerine atarak halen yaşamakta olduğumuz derin krizlerden çıkış yolu bulmamız mümkün değildir.

Eğer dinin bize önerdiği ‘iyiliğin egemenliği’ni sağlamak istiyorsak, öncelikle hakkaniyet temeline dayalı, hukukun üstünlüğünü esas alan, şeffaf ve denetlenebilir bir sistem inşa etmek zorundayız. Bunun da rasyonel yolu; insanlığın uzun tecrübeler sonunda elde ettiği, hakların güvence altına alındığı, ihlallerin asgariye indirildiği demokratik sistemdir. Çünkü; “Gücü ele geçiren insanın kişisel zaaflarının ortalığı kasıp kavurma tehlikesine karşı ortak aklın ve vicdanın devreye girmesine, ahlakın hakemliğine, hukukun üstünlüğüne, toplumsal adaletin tesisine ve güçlü bir kamu düzenine mutlaka ihtiyaç vardır.” (Ali Bardakoğlu, İslam’ı Doğru Anlıyor muyuz?, s.279)

Şunu açıkça ifade etmek gerekiyor ki, beşeri dünyanın sorunlarının çözümünde bilimi, aklı ve iradeyi devre dışı bırakarak, dini bütün sorunları çözecek sihirli bir formül gibi görmekten vazgeçmeliyiz. Çünkü bu dünyaya ilişkin sorunları dinin muhatabı olan insan çözecektir. Zaten insanın dünyada sınavda olmasının hikmeti de budur.

Eğer klasik İslam fıkhının, tarihin belli dönemlerinin sosyal, siyasi ve kültürel yapısı içindeki uygulamalarını hiçbir yorumsal değişime tabi tutmadan ve de dinin evrensel hitabını dikkate almadan bugün İslami bir model gibi uygulamaya kalkarsak hem yaşadığımız çağın dışında kalırız, hem de rahmet dini olan İslam’a zarar veririz.

Unutmayalım ki bugün İslam toplumlarında ortaya çıkan terör hareketleri, klasik İslam fıkhından aldıkları argümanlarla kendilerini meşrulaşmaya çalışmaktadırlar. Kafa kesen IŞİD’i hatırlayalım, bu örgüt ‘köle’, ‘cariye’ gibi kavramları İslam’ın emri olarak sunmaktan çekinmemektedir. Dolayısıyla fıkhın belli dönemlerdeki uygulamalarını esas alarak dinden ideolojik söylem üretmenin sonunun felaketle bitmesi kaçınılmazdır.

Tarihi tecrübeler göstermiştir ki hukukun, özgürlüklerin ideolojiler üzerine bina edilmesiyle oluşturulmuş bütün yönetim yapıları, temel hakları ve özgürlükleri koruyamadığı gibi ekonomik refahı, sosyal dokuyu zayıflatmış ve toplumsal çatışma riskini arttırmıştır.

Bugün İslam dünyasının yapması gereken; “İslam insan haklarına, kadın haklarına hep önem vermiştir, dolayısıyla Batı’nın hukukuna ihtiyacımız yok” diyerek kolaycı bir yaklaşımı dillendirmek yerine, insanlığın yüzyıllar içinde ürettiği insani ve hukuki değerleri de dikkate alarak hukukun üstünlüğüne dayalı hakkaniyetli bir sistemin oluşması için katkı sunmasıdır.

(KARAR)

Etiketler:
Share
381 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...