logo

06 Eylül 2019

İdlib’deki katliamlar


Ahmet Varol
a.varol@gmail.com

 

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet son dört ay içinde İdlib bölgesinde binden fazla sivilin öldürüldüğünün tescil edildiğini, yapılan saldırılarda bölgedeki okulların da yüzde ellisinin tahrip edildiğini dile getirdi.

Bachelet’nin verdiği bilgilere göre öldürülenlerin yarıya yakın bir kısmını kadınlar oluşturuyor.

Bachelet’nin Cenevre’de düzenlediği basın toplantısında ifade ettiğine göre 29 Nisan 2019 ile 29 Ağustos 2019 arasında geçen dört aylık süre içinde İdlib ve çevresindeki kırsal alana yönelik olarak düzenlenen saldırılarda 570 ergen erkeğin, yaklaşık 200 kadının, 300 de çocuğun öldürüldüğünün kayıtlara geçtiğini ifade etti.

Açıklamaya göre bu cinayetlerin çoğunluğu hava saldırılarıyla gerçekleştirildi. Ayrıca bölgede hakimiyet ve kontrolün ele geçirilmesi için gerçekleştirilen kara saldırılarında öldürülenler de var.

Bachelet bütün bu saldırıların ve katliamların durdurulması için Suriye’de etkili olan ülkelerin harekete geçmesini istedi.

İdlib ve çevresinde şu an üç milyon civarında insan yaşıyor ve bunların yarıdan çoğunu diğer bölgelerden bu bölgeye iltica etmiş olanlar oluşturuyor.

Son dönemde saldırıların artması dört yüz bin kadar insanın bulunduğu bölgeyi terk ederek İdlib’in kuzeyinde Türkiye sınırına yakın yerlere iltica etmelerine neden oldu.

Saldırı tehdidinin ve şiddetin devam etmesi sebebiyle İdlib ve çevresinde yaşayan binlerce çocuk yeni öğretim yılına başlamak için okula gitme imkanlarından yoksun bulunuyor. Gidebilecek olanlar da kendilerini güven içinde hissetmeyecekler. Çünkü her an öğrenim gördükleri okulun binasına bir roket atılması ve onlarca belki yüzlerce öğrencinin hayatını kaybetmesi tehlikesi var. Baas rejimi ve onun hakimiyetini sürdürmesi için destek veren işgalci güçler saldırılarında daha çok can kaybına neden olmak için hastaneleri ve okulları özellikle hedef alıyorlar. Bu yüzden binlerce aile çevrelerinde okullar bulunsa da çocuklarını bu okullara göndermekten çekiniyorlar.

Zaten belirtildiği üzere okulların yüzde ellisi yapılan saldırılarda tahrip edildiği için ayakta kalabilen okullar en fazla üç yüz bin öğrenciye hizmet verebilecek kapasiteye sahip. Oysa bölgede eğitim görmesi gereken 650 bin civarında öğrenci bulunuyor.

Görüldüğü kadarıyla Baas rejimi ve onun arkasında duran işgal güçleri İdlib’in güvenli bölge ilan edilmesiyle ilgili anlaşmalara hiç riayet etmediler. Bölgeyi yavaş yavaş yıpratmak için saldırılarına sistemli bir şekilde devam ediyorlar. Zaman zaman göstermelik olarak ateşkes ilan etmeleri de bölgeyi güvenceye kavuşturmuyor. Halep’te uyguladıkları bölgeyi etraftan kademeli bir şekilde işgal ederek muhalifleri sıkıştırmaya çalışma politikalarını aynen İdlib’de de uyguluyorlar.

Ancak Halep’in hakimiyet altına alınması sonrasında burada Baas zulmünden kaçanlar genellikle İdlib’e sığınmışlardı. Baas zulmünün İdlib’i de kontrol altına alması durumunda buradan kaçmak isteyenlerin artık Suriye sınırları içinde gidebilecekleri bir yer yok. O yüzden bu insanlar zorunlu olarak Türkiye sınırlarına dayanacaklar ve büyük bir göç dalgası ortaya çıkacak. Türkiye’nin yeni bir göç dalgasını kaldırması çok zor olacağı için ister istemez mültecilerin Avrupa’ya doğru ilerlemelerinin önünü açmak zorunda kalacak.

Bu yüzden Alman Ekonomik Araştırma Enstitüsü’nün Uluslararası Göç Araştırmaları Direktörü Panu Poutwara, İdlib’deki durumun daha da kötüleşmesi ve yeni bir mülteci krizinin yaşanması durumunda AB ve Türkiye mülteci mutabakatının çökebileceği uyarısında bulundu. Poutwara, DW Türkçe’nin sorularına verdiği cevaplarda İdlib’de durumun endişe verici olduğunu, tırmanan gerilimin yeni bir mülteci krizine neden olacağını dile getirdi.

(YENİ AKİT)

Etiketler:
Share
657 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...