logo

16 Eylül 2019

* Hesap şu: Önce Erdoğan sonra Türkiye devrilmeli! * PKK ve FETÖ yetmedi. İçeride büyük cephe kuruyorlar şimdi * Dikkat edin, devrilen siz olabilirsiniz! Tarih sizinle değil, onunla yazılacak…


İbrahim Karagül
i.karagul@gmail.com

Yüz yıl sonra ilk kez başımız dik, varlığımızdan emin yürümeyi öğrendik. Kendimize, ülkemize, çevremize, tarihimize ve coğrafyamıza bakışımız değişti.

Gücü hissettik; gururu, refahı hissettik. Özgüvenimiz, inancımız yerine geldi. Sesimiz gürleşti, bileklerimiz güçlendi, dizlerimiz titremez oldu. Çünkü tarihimize, havzamıza, kimliğimize, benliğimize döndük. Siyasi tezlerimize, iddialarımıza döndük.
Çünkü hafızamız canlandı. O canlandıkça biz canlandık. Biz canlandıkça ülkemiz canlandı. Ülkemiz canlandıkça coğrafya kimliğimiz, küresel ölçekte etkinliğimiz canlandı.

O EZİKLİĞİ ÜSTÜMÜZDEN ATTIK.BATI BAŞKENTLERİNDEN İKTİDAR DEVŞİRME DÖNEMİ KAPANDI.

Bizi sefalete sürükleyen zayıflığı, buna bağlı ezikliği, “bizden bir şey olmaz” umutsuzluğunu üzerimizden attık. Bunlardan kurtuldukça “Avrupa ne der”, “ABD ne der” korkusundan kurtulduk.

Bir cümle ile ekonomiyi batıranların, ekonomik krizle hükümet değiştirenlerin, altı ayda bir Ankara’da siyasi dizayn yapanların, bir ABD gazetesinde yayınlanan bir haberle başbakan değiştirenlerin, tehdit ve şantajlarla Türkiye’yi köşeye sıkıştıranların gücünü tükettik.

Onların gücü eridikçe bizim gücümüz arttı. Onların etkisi zayıflayınca bizim etkimiz güçlendi. Onların eli Türkiye’de hafifleyince Türkiye’nin eli coğrafyaya uzandı, dünyanın en uzak köşelerine uzandı.

BU DEVLET, SELÇUKLU’NUN, OSMANLI’NIN ÇOCUĞUYDU.DEVAMI ELBET GELECEKTİ…

Osmanlı çöktüğünde bitmiştik, tükenmiştik. Sadece biz değil, umut da bitmişti. Bizimle birlikte coğrafyanın umudu da bitmişti.

Cumhuriyet kurulduğunda yeniden ayağa kalktık. Anadolu’yu koruduk, oraya sığındık. Ürkek ürkek, tedirgin tedirgin hep savunma yaptık. “Aman Anadolu sağlam kalsın” korkusuyla hep önümüze baktık.

Kimsenin dikkatini çekmemeye, kimseyi rahatsız etmemeye, kimsenin saldırganlığını üzerimize çekmemeye çalıştık.

Çünkü güçsüzdük. Çünkü ancak kendimizi koruyabiliyorduk. İddialarımızı, ideallerimizi bu topraklara sakladık.

Osmanlı’dan sonra küllerimizden yeniden dirildik. Büyük bir enkaz üzerine yeni bir ev inşa ettik. Bizi Anadolu’dan da sürüp tarih dışına itmeye çalışanlara inat direndik.

Bu direnişin sembolü olarak Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Bu devlet, Selçuklu’nun, Osmanlı’nın çocuğuydu. Devamı gelecekti…

DEVAMI GELDİ. TÜRKİYE, ŞAŞIRTICI BİR GÜÇ İNŞA ETTİ

Osmanlı sonrası ilk kuruluş yapılmıştı. Devamı yükselişti. O da bugünlerdi. Şimdi Cumhuriyet, bir Selçuklu gibi, bir Osmanlı gibi “yükseliş” dönemine giriyordu. Ve bu yükseliş, devletten millete, her alanda ortak bir coşkuya dönüyordu.

On beş yıldır, yirmi yıldır bunun mücadelesi veriliyordu. Devlet değişiyor, sistem değişiyor, millet değişiyor, iddialar ve idealler değişiyor ve Türkiye, 21. yüzyılın yıldız ülkelerinden biri oluyor, şaşırtıcı bir güç inşa ediyordu.

Bunu yaparken hem vesayet aygıtlarından özgürleşiyor, özgürleştikçe yolu açılıyor, hem de coğrafya inşa edici, tarih yapıcı rolüne dönüyor, küresel güç denkleminde merkezi ülkelerden biri haline geliyordu.

Ülkemiz bütün kurumlarıyla iklimleri, kıtaları dolaşır oldu. Devletimiz, yardım kuruluşlarımız, STK’larımız, cemaatlerimiz, iş adamlarımız, şirketlerimiz, markalarımız yeryüzüne yayıldı.

Herhangi birinin gittiği yere milletimiz de gitti, ülkemiz de gitti, kimliğimiz ve ideallerimiz de gitti. Sadece güç için, zenginlik için değildi bu, iddialarımız ve ideallerimiz küreselleşiyordu.

BÜTÜN BUNLARIN ÖNCÜSÜ,DÜŞMAN ELİNE BIRAKMAKİSTEDİĞİNİZ ERDOĞAN’DIR.. SİZERAĞMEN TARİH BÖYLE YAZILACAKTIR.

Bütün bunlara öncülük eden Erdoğan’dı.. Ülkeyi dönüştüren, milleti büyük bir ideal peşinde yürüten, içeride ve dışarıda tahkim edilen engelleri aşan oydu. Sevseniz de sevmeseniz de, baş tacı etseniz de yok etmeye çalışsanız da bu bir tarihti, size rağmen tarih böyle yazılacaktı.

Binbir eleştiri getirdiğiniz, suçlayacak şeyler biriktirdiğiniz, kusur aradığınız, yarı yolda bıraktığınız, kimsesiz bırakmaya çalıştığınız, düşman eline teslim etmek için çırpındığınız Erdoğan’dı.

Bu, yanında olanlar için de böyle, ona karşı olanlar için de böyle. Tarih bugünkü sevgi ve nefretlerinize göre yazılmayacak. Türkiye’nin geçirdiği dönüşüme göre, kimlerin bu dönüşümde ne rol oynadığına göre yazılacak.

ERDOĞAN’A KIZIP ÜLKE YAKANLAR:ATATÜRK “KURUCU”, ERDOĞAN“YÜKSELİŞ” DÖNEMİ LİDERİDİR.

Kimlerin Türkiye’ye ne verdiğine, kimlerin Türkiye’nin enerjisinden ne çaldığına göre yazılacak. Kimlerin Türkiye’ye ne kattığına göre, kimlerin hangi sınavı nasıl kaybettiğine göre yazılacak.

Tarih Mustafa Kemal Atatürk’ü Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri yazdığı gibi Erdoğan’ı da yükseliş dönemi lideri olarak yazacak.

Bugünkü eleştirileriniz, tepkileriniz, kişisel hırslarınız, öfke ve küskünlükleriniz hiçbir şekilde o sayfalarda yer almayacak. Sadece “Erdoğan’a kızıp ülkeyi yakma” ölçekli kararlarınız sorgulanacak, gelecek nesiller hakkınızda buna göre karar verecek.

İDDİA BÜYÜDÜKÇE KAVGA DA BÜYÜR:SON BİR DENEME DAHA YAPIYORLAR

İddialar büyüdükçe kavga da büyür. Türkiye güçlendikçe müttefikimiz bildiklerimizin aslında düşman olduklarını gördük. Onlar bizi yönettikleri kadar dosttular. Bu gerçek, Cumhuriyet tarihi boyunca en büyük illüzyonu da ortadan kaldırdı.

Etrafımızı çevrelemeye, içeride yeni cepheler inşa etmeye, ardı ardına müdahalelere başladılar. Terör denediler, darbe denediler, isyan denediler, Türk-Kürt-Alevi-Sünni çatışması denediler. Gezi denediler, 15 Temmuz denediler. Eski müttefiklerimiz açık açık bizi vuruyorlardı.

Çünkü hiçbiri, güçler halkasına yeni bir devlet istemiyordu. Cephe gördükleri bir ülkenin merkeze girmesini istemiyordu. Çünkü hepsi, Türkiye’nin merkezileşmesinin, coğrafyayı nasıl değiştireceğini, hesapları nasıl sıfırlayacağını biliyordu.

HESAP BU: ÖNCE ERDOĞAN SONRA TÜRKİYE DEVRİLMELİ!

Çünkü Osmanlı’yı biliyorlardı, Selçuklu’yu biliyorlardı, Haçlı Savaşları’nı ve 1. Dünya Savaşı’nı biliyorlardı. Bizim hafızamız canlanmıştı ama onların hafızası da canlıydı.

Ortak amaç “Türkiye’yi durdurmak”, “Yükseliş Dönemi”ni tam yerine oturmadan engellemekti. Bunun için önce Erdoğan devrilmeliydi, sonra Türkiye. Büyük hesap buydu.

Suriye’de PKK ile ortak olup doğrudan Türkiye’yi hedef alan yüzlerce kilometrelik cepheler inşa etmeye, orduları donatacak silah yığmaya başladılar.

Donanmalarını Doğu Akdeniz’de topladılar. Ege‘de her ada’yı füze rampalarıyla doldurdular. Bulgaristan, Yunanistan, Romanya’ya asker sevk etmeye başladılar. Hedef açık biçimde Türkiye’ydi.

PKK VE FETÖ YETMEDİ. İÇERİDE BÜYÜK CEPHE KURUYORLAR ŞİMDİ

Ama dışarıdan çevrelemenin, tehditlerin Türkiye’yi durdurmaya yetmeyeceğini biliyorlardı. Asıl cepheyi içeride kurmaya giriştiler. PKK zaten vardı. Onunla birlikte FETÖ’yü harekete geçirdiler.

Bu plan da tutmayınca siyasi tarihimizin en derin siyaset mühendisliğine giriştiler. PKK ve FETÖ’nün yanına siyasi partileri de yerleştirdiler. O da yetmeyecekti, AK Parti’den parçalar koparmaya, Erdoğan’ı bu şekilde zayıflatmaya, cephe tamamlanınca da devirmeye yönelik senaryoyu devreye aldılar.

Kim, ne derse desin, hangi öfkeyle hareket ederse etsin, ne tür adalet ve hakkaniyet nutukları atarsa atsın, bu hesap açık ve nettir. Büyük siyasi söylemlerin arkasında hep bu vardır.

PKK-FETÖ, cephenin içinde yer alan siyasi partiler ve AK Parti’den koparılanlar arasındaki dil birliğine, hedef birliğine dikkat edin. Türkiye’yi durdurmak isteyenlerle aynı dili kullandıklarına dikkat edin.

HİÇ KİMSE BU ÜLKEYİ BİR DAHA MANDACILARA TESLİM EDEMEZ.

Birileri, birimlerini talimatla tek bir mevzide topluyor. Bu, Türkiye karşıtı mevzidir. Bu, “Türkiye’yi durdurma” mevziidir. Hiçbirinin Erdoğan’ı devirme dışında bir cümlesi, tezi yoktur. Hiçbirinin siyasi tezi kendi tezi değildir.

Ama bu millet, bu devlet, bu tarih dönüşü, bütün bunların da üstesinden gelecektir. Artık siyasi partileri değil, siyasi projeleri ve kimlikleri değil, Türkiye’yi konuşuyoruz. Çünkü herkes, Türkiye hesaplaşmasına göre taraf belirliyor.

Hiç kimsenin bu milletin boynunu bir kez daha bükmesine, umutlarını kırmasına, gururunu hırpalamasına, coşkusunu yok etmesine izin verilemez. Dışarıda ve içeride kurdukları cepheler ne kadar güçlü olursa olsun, hiç kimsenin bu ülkeyi bir kez daha manda ve vesayet altına almasına izin verilemez.

BU PLAN ASIL SİZİ DEVİRECEK

İhanete varan hesapların adalet tepsisinde pazarlandığı bir dönem bu. Vatan hainliğinin demokrasi olarak pazarlandığı bir dönem… Türkiye’ye kurşun sıkanların “her şey çok güzel olacak” palavralarıyla pazarlandığı bir dönem. Milletimizin basiretine, bu toprakların siyasi tecrübesine karşı korkunç bir zihin karartmanın uygulandığı bir dönem…

Erdoğan’ı devirmek onların değil, Türkiye’yi durdurmak isteyenlerin planı. Ama bu plan, asıl kendilerini devirecek farkında değiller.. Vesayet aygıtlarından kalanlar, “çokuluslu eksen”den beslenenler, teker teker ortaya çıkıp rollerini oynuyor.

Belki de bu, Türkiye’nin aşması gereken son eşik, geçmesi gereken son sınavdır. Belki bir arınmadır..

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler:
Share
395 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...