logo

05 Ocak 2019

Gırnata’ya veda


Taha Kılınç
t.kilinc@gmail.com

Fas’ın Fes şehrine hâkim tepelerden birinin üzerinde, kapısı ve penceresi olmayan, adeta terk edilmiş gibi duran bir türbecik yer alır. Etrafındaki geniş mesire alanına piknik yapmaya gelenlerin ilgisizliği, içine savurup attıkları çöpler ve zaman zaman geçirdiği yangınlar düşünüldüğünde hâlâ yıkılmamış olması bile mucize kabul edilebilecek olan bu yapı, İslâm tarihinin en trajik dönemlerinden birine şahitlik ve öncülük etmiş bir hükümdarın muvakkat istirahatgâhıdır: Gırnata [günümüzde Granada] Nasrîlerinin son sultanı On İkinci Muhammed. Künyesi “Ebû Abdullah”tan dolayı İspanyolların “Boabdil” adıyla andığı Sultan, 1533 yılında çalkantılı ömrünün son nefesini verdiği bu şehirde, doğup büyüdüğü ve hüküm sürdüğü topraklardan yüzlerce kilometre uzaklıktaki bu sakin tepenin bir köşesine defnedilmiştir.

Ebû Abdullah’ın öyküsü, bir bakıma Endülüs’ün düşüşünün de fotoğrafı gibidir:

Annesi Âişe’nin yönlendirmesi ve teşvikiyle, babası Ebû Hasan Ali’ye başkaldıran Ebû Abdullah Muhammed, 1482’de Gırnata’nın etkili ailelerinden Benî Serrâc’ların (İspanyolcada: Abencerrajes) yardımıyla tahtı ele geçirdi. Kuzey Afrika kökenli Benî Serrâc ailesinin otuz üyesi, Elhamra Sarayı’nda verilen bir davet sırasında Ebû Hasan tarafından öldürtülmüştü. Dolayısıyla, tahttaki değişim, onlar için artık bir intikam meselesi haline gelmişti. Kendisi de 1474’te babasına isyan ederek tahta oturan ve bilahare öz oğlu tarafından devrilen Ebû Hasan, Malaga’yı yöneten kardeşi Zağal’e sığındı. Ertesi yıl, kardeşinin desteğiyle Gırnata’yı ele geçirmeyi başaran Ebû Hasan, epilepsi rahatsızlığı ilerleyince, Zağal tarafından tahttan uzaklaştırıldı. Ebû Abdullah, bu defa amcasına karşı ordu toplayarak, aynı yıl içinde yeniden iktidara el koydu. Tahtı sağlama almasının ardından Katolik Hıristiyanlara karşı sefere çıkan Ebû Abdullah, Lucena yakınlarındaki bir saldırıda esir düştü.

1486’da, kendisinden sonra tekrar Gırnata’da hâkimiyet kuran amcasına karşı -Hıristiyanların desteğiyle- iktidarı garantilemiş ve küçücük devleti üzerinde Katoliklerin siyasi egemenliklerini resmen tanımış olarak özgürlüğüne kavuşan Ebû Abdullah, tahttaki son 6 yılını Gırnata’yı sarsan iç savaş ve Katoliklerin gittikçe artan baskıları altında geçirdi.

Nihayet, tarihler 2 Ocak 1492’yi gösterirken, Gırnata surlarının hemen önünde gerçekleşen bir devir-teslim, sadece şehrin düşüşünü değil, aynı zamanda Müslümanların İspanya’daki siyasi varlıklarının da sona erişini simgeliyordu. Süreyya isimli Hıristiyan rakibinin oğluna karşı kendi oğlunu tahta çıkmaya zorlayan annesi Âişe’nin, gözü yaşlı bir şekilde Gırnata’yı terk etmek durumunda kalan Ebû Abdullah’ı şöyle azarladığını yazacaktı tarih: “Erkekler gibi savunmadığın bir toprak için, şimdi kadınlar gibi ağla bakalım!”

İspanyollar tarafından sınır dışı edilmeyen, kendisine Endülüs’ün güney kıyılarına bakan Alpujarras’ta (Arapçada: El Buşarrât) barınma müsaadesi verilen Ebû Abdullah, Gırnata’nın düşüşünden bir yıl sonra, Mağrib bölgesini yönetmekte olan Vattâsîlerle temasa geçerek, bugünkü Fas topraklarına iltica etti. Ardında sadece tacını-tahtını değil, Alpujarras’taki kısa süreli ikâmeti sırasında vefat eden annesi Âişe, eşi Murayma ve küçük oğlu Yusuf’un mezarlarını da bırakmıştı. Hıristiyanlığı seçen büyük oğlu Ahmed ise zaten Gırnata’da kalmış, Katoliklerin maiyetinde görev almıştı.

Uzunca bir süre, Ebû Abdullah’ın 1494’te Cezayir topraklarında hayatını kaybettiği düşünülmüştü. Ancak sonradan ortaya çıkan kanıtlar, Fes’teki metruk türbenin, Endülüs’ün son Müslüman hükümdarının mezarına ev sahipliği yaptığını neredeyse kesinleştirmiş durumda. Yolu Fes’e düşenler için, tarihin ve coğrafyanın geçirdiği dönüşümler üzerinde derin bir tefekkür mekânı olarak…

* * *

Bizdeki Endülüs algısı, -Elhamra Sarayı üzerinden- “sanatsal hayranlık”la -Gırnata’nın kaybının sembolize ettiği- “yitirilen mülke ağıt” arasında gidip geliyor genellikle. Duygusal yoğunluklar ve gerçeklikten kopuş, bugüne dair somut sonuçlar çıkarmayı da büyük ölçüde engelliyor. “Endülüs romantizmi” diyebileceğimiz bu durum, özellikle iki noktayı gözden kaçırmaya yol açıyor:

· İnsan, tarihin hangi döneminde yaşayacağına kendi karar veremez. Zafer dönemlerinin de, hezimet dönemlerinin de kendine göre imtihanları vardır. Galip olunca verilen sınav ayrıdır, mağlup olunca verilen ayrıdır. İnsan hangi dönemde var olacağına kendisi karar veremediğine göre, geçmiş güzel günlerin hayalini kurup ağlamak da gelecek muhayyel güzellikleri düşünüp uyuklamak da beyhude bir çabaya dönüşebilir. Çünkü her ikisinde de günümüzün şartlarını ve acil vazifelerini ıskalama riski mevcuttur.

· Tarih, sadece tek bir coğrafya ve düzlem üzerinden okunamaz. Örneğin, Endülüs’ün düşüşüyle eş zamanlı olarak, İslâm coğrafyasının doğu tarafında Osmanlı’nın ihtişamı yükselmekteydi. Ebû Abdullah’ın tahttan indirilmiş üzgün bir hükümdar olarak Fes’te yapayalnız vefat ettiği yıl, İstanbul’daki Osmanlı tahtında Kanuni Sultan Süleyman oturuyordu.

Endülüs’e bu ve benzeri somut gerçeklikler üzerinden de bakmak gerekir. Sadece “Elhamra Sarayı edebiyatı” yapmak veya yalnızca “Endülüs’ü yitirdik” ağıtları yakmak, içinde yaşadığımız şu zamana bir şey söylemeyen ve bize fayda vermeyen bir eyleme dönüşebilir yoksa. Benzer konularda sıkça tecrübe ettiğimiz gibi.

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » »
Share
536 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...