logo

14 Kasım 2018

Gerçek hayatta da tıpkı filmlerdeki gibi sonunda kazan ‘adalet’ olsa…


Elif Çakır
e.cakir@gmail.com

Uzun ve karmaşık bir dava dinlediniz. Birinci dereceden cinayet. Taammüden adam öldürmek mahkememizde yargılanan en ciddi suçtur. İfadeleri dinlediniz ve bu konuda yasaların ne dediğini öğrendiniz. Şimdi sizlerin görevi oturup ‘gerçekle yalanı’ birbirinden ayırmak ve gerçeği ortaya koymaktır.”

228 No’lu duruşma salonunun hakimi, dava hakkında karar verecek olan jüriye böyle seslenir.

Dava gerçekten de oldukça karmaşıktır.

Bir kişi ölmüş, diğerinin hayatı da pamuk ipliğinde jürinin elindedir.

Ölen babadır, cinayetle suçlanan ise oğlu.

Karşılarında, on sekiz yaşında, kenar mahallelerde sefalet içinde büyümüş, dokuz yaşında annesini kaybetmiş, on yaşında öğretmenine taş atmaktan bir buçuk yıl ıslah evinde kalmış, on beş yaşında saldırıdan tutuklanmış, iki kez bıçaklı kavgadan yakalanmış, bıçak kullanmada usta olduğu tutanaklara giren, beş yaşından bu yana babasından şiddet gören on sekiz yaşında Latin Amerikalı bir genç vardır.

Genç, ‘masum olduğunu, babasını asla öldürmediğini’ söyler ancak bütün deliller, tanıklar aleyhinedir.

Cinayet aleti bir bıçak çocuğa aittir ve cinayet gecesi arkadaşları bıçağı çocukta gördüklerine şahitlik ederler. Ayrıca mahallede cinayeti çocuğun işlediğini gördüğünü söyleyen bir tanık vardır. Çocuk, bıçağın cebinden düştüğünü o gece sinemada olduğunu gece yarısı eve geldiğinde ise babasının öldürüldüğünü gördüğünü söyler.

Fakat sinemada uyuduğu için hangi filmi izlediğini hatırlamaz.

12 kişiden oluşan jüri odasına giderler. 12 jürinin 11’i çocuğun babasının katili olduğundan emindirler, teker teker ellerini kaldırırlar, suçlu, suçlu, suçlu… Sekiz numaralı jüri üyesi ‘suçlu değil’ der.

Buraya kadar okuduğunuz hadiseyi 1957 yılı yapımı, başrolde Henry Fonda’nın oynadığı 12 Öfkeli Adam filminden alıntıladım.

Amerikan adalet sistemine sert eleştiriler getiren film, önyargının, yargısız infazın hüküm ve ceza kararı veren insanların elinde nasıl tehlikeli bir silaha dönüşeceğini anlatıyor, filmin sonunda elbette adalet yerini buluyor.

‘Adaletin tecellisi’ ve ‘hukukun üstünlüğünü’, ‘yargının bağımsızlığını’ konu alan, her hukukçunun mutlaka izlemesi gereken, bütün kült filmlerin sonunda kazanan adalettir.

***

Afrika’dan silah zoruyla kaçırılarak köle ticaret gemisine bindirilen siyahilerin özgürlük mücadelesini anlatan ‘Amistad’ filmi, eşitlik, özgürlük adalet ve hukuk adına çekilmiş en iyi filmlerden biridir. Özgürlüklerine kavuşmak isteyen siyahiler gemide çıkarttıkları isyanda mürettebatın çoğunu öldürürler. Gemi yakalanır ve köleler mürettebatı öldürmekten mahkemeye çıkartılırlar. Mahkemeden özgürlüklerini isteyip ait oldukları yere dönmeyi talep ederler. Kölelerin davayı kazanması durumunda iç savaş çıkacağı tehdidi vardır. Filmde hukukçu olan Amerika’nın eski başkanlarından John Quincy Adams rolüyle Anthony Hopkins, 9 yargıcın olduğu mahkemede, yüksek yargıçlara şöyle seslenir “Eğer mahkeme kanunlara saygı gösterip bu insanların haklarını teslim ederse iç savaş çıkacakmış deniyor. Çıkacaksa bırakın çıksın. Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun.”

Elbette filmin sonunda kazanan hukuk, kazanan adalet oluyor.

***

‘Yağmurcu’, idealist hukukçulara yol göstermesi açısından güzel bir film. Güçlünün hukuku mu, hukukun gücü mü, sorusuna cevap arayan, adaletin iki yüzlülüğünü sorgulayan ve elbette filmin sonunda hukukun kazandığını anlatan bu filmde de kazanan yine adalettir.

‘Nürnberg Duruşması’, iyi ve kötü kavramlarını derinlemesine irdeleyen, Nazi Almanya’sı döneminde vahşice işlenen insanlık suçlarının tek sorumlusunun Almanya değil bütün dünya olduğunu anlatır. Eski bir Nazi Generalinin eşi hakime şöyle söyler: “Bütün bir Almanya olarak kadınları, çocukları vahşice öldürmek istediğimizi mi düşünüyorsunuz. Bu vahşetten haberimizin olduğunu ve onayladığımızı mı düşünüyorsunuz. Hayır. Lütfen sadece suçluları yargılayın, bütün bir ülkeyi değil.”

Gelelim yazının başlığına: ABD’li asker kökenli roman ve köşe yazarı Michael Peterson’un 16 yıl süren adalet arayışını anlatan ‘The Staircase’ belgeselini izlediğimde başlıktaki sözler döküldü dilimden.

Peterson’un hikayesi ile 1954 yılı yapımı olan ‘12 Angy Men’ filmi arasında elbette hikâye birebir aynı olmasa da bir hayli benzerlikler olduğunu söyleyebilirim.

Eşi Kathleen’in evlerindeki merdivenin altında ölü bulunmasının ardından Peterson birinci dereceden cinayetle suçlanır.

Merdivenlerin dibinde ölü bulunan Kathleen’in başında ancak sert bir cisimle vurularak oluşacak yaralar vardır. Ancak Kathleen başındaki yaralar, bir öfkenin sebep olacağı türden yaralar da değildir. Kafasına sert bir cisimle vurulmuş olsa, kafada kırıkların oluşması, yüzünde yaraların olması lazım ama buna dair hiçbir iz yok. Ayrıca yakından tanıyanlar, Kathleen’in güçlü bir karakter olduğunu, bir saldırı karşısında kendisini savunacağını söylerler.
Boğuşmaya, mücadeleye dair bir delil de yoktur.

Eyalet Soruşturma Bürosu, Kathleen’in ölümünden Peterson’ın suçlu olduğuna dair delillere ulaştıklarını açıklarlar ve birinci dereceden cinayet davası açılır.

Peterson önce inanmaz, bir iki duruşma sonrasında suçsuzluğunun ortaya çıkacağına inanır. Fakat mahkumiyet alır. 8 yıl aradan sonra, Eyalet Soruşturma Bürosu’ndan Deaver’in pekçok davada delillerle oynadığı, delilleri soruşturma savcılığının suçlamalarını destekleyecek şekilde değiştirdiği ortaya çıkar.

Adli tıp uzmanı Radish, verdiği ifadenin aksine Kathleen’in başındaki yaraların darbeden değil düşmekten oluştuğunu ve kan kaybından öldüğüne inandığını söyler fakat mahkemede bunları söylememiştir. Bütün bunlar tek tek ortaya çıkar. Dava yeniden açılır, fakat mahkeme asla geri adım atmaz.

Sonuç… Maalesef Peterson’ın davasında filmlerdeki gibi kazanan adalet olmaz. Mahkeme sadece geriye bir adım atar, sanıkla Alford Anlaşması yapar ve suçu “ölüme sebebiyet vermek” olarak değiştirir. Mahkeme, Eyalet Soruşturma Bürosu görevlisinin dava delillerini çarptığı, değiştirdiği gerçeğine rağmen masumdur demez.

13 bölümden oluşan gerçek bir ‘adalet arayışı’ hikayesi olan ‘The Staircase’ belgeselini mutlaka izlemelisiniz ancak daha çok avukatlar, savcılar, yargıçlar, hukuk okuyanlar izlemeli.

(KARAR)

Etiketler:
Share
320 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...