logo

17 Ağustos 2019

Fırsat maliyeti


Mustafa Karaalioğlu
m.karaalioglu@gmail.com

Küresel ekonomik ilişki ağı gelişmiş ülkelere imkan ve avantaj sunduğu kadar gelişmekte olanlara da fırsatlar gösterir. Doğal kaynakları yetersiz, sanayii ve teknolojide yaratıcı olamayan ama insan gücü ve dinamizmi olan ülkeler bu fırsatları değerlendirerek daha fazla ticaret yapabilirler. Küçük ve orta çaplı üretim kalemlerinde rekabetçi olmayı başaranlar, tarım ve hayvancılık ya da bazı madenlere sahip olarak pazar paylarını genişleten ülkeler vardır. Ya da eğitimli insan imkanını büyük markaların fason üretim ünitelerine sevkederek (Türkiye örneğinde tekstil ve otomotiv) dış ticarette büyük cirolara ulaşabilirler.

Gelişmek olan ülkelerin dinamizmi sahip oldukları değerleri optimum kullanmaktan; uluslararası ticaretin ve dolayısıyla finans sisteminin dilini kullanmaktan geçer. Finans sisteminin dili önemli çünkü, Türkiye başta olmak üzere bütün gelişmekte olan ülkeler, büyümek için düzenli olarak dış borca ihtiyaç duyarlar.

Her küresel finans dalgalanmasında ve kur/faiz tartışmasında Meksika, Güney Afrika, Brezilya, Arjantin, Hindistan ve Türkiye’nin birlikte anılmasının nedeni de budur. Benzer özelliklere sahip bu ülkeler aynı zamanda küresel fonlardan kendi kısıtlı alanlarına düşen payı korumak için rekabet halindedir. Bu rekabet, yüksek ve güvenli faiz vaadiyle başlar, hukuki teminat, siyasal istikrar ve elbette öngörülebilir olmayı içerir.

Kabaca tarif edecek olursak, biz ve bizim gibi ülkeler vatandaşlarının iyi konutlarda oturmak, iyi sağlık hizmeti alabilmek, çok seyahat edebilmek, ileri teknoloji ürünü cihazlar kullanabilmek gibi ihtiyaçlarını temin için ülke içinde ürettiğinden daha fazlasına ihtiyaç duyarlar ve bunun için de borçlanırlar. Bu sanılanın aksine büyük bir mesele değildir. Borçlanabilmek bir kabiliyettir ve ülke ekonomisinin büyüklüğüne oranla bunu sürdürmek hem imkan ham de maharettir. İçinden geçtiğimiz ekonomik krize rağmen Türkiye bugün hala benzer ülkelerin birçoğuna göre daha az borç yüküyle yaşamaktadır.

Mesele, dışarıdan alınan kaynağın verimli kullanılıp kullanılmadığıdır. Yani bizde çok bilinen tartışmayı açacak olursak, kaynakları inşaata yatırmanın akıllıca olup olmadığıdır. Açık ki, önemli bölümü bankacılık sistemi üzerinden sendikasyon yoluyla elde edilmiş ve dolayısıyla faiz maliyeti taşıyan parayı, inşaat yerine sayısız teknolojik alanların bir veya birkaçına yatırmış olmak daha rasyonel bir karar olacaktı. Türkiye 17 yıl gibi çok uzun sürede, birçok sanayii (ya da dijital teknoloji) dalında dünyanın önde gelen üretim merkezlerinden birisi olabilirdi. Bunun yerine büyük yapılarla zevahiri kurtarmayı tercih ettik ve katma değer yaratacak, gelecek vadeli kazanç sektörlerine odaklanmayı ıskaladık. O lüks binalarda tek bir yerli marka asansör kullanamadığımızı söyleyelim de mesele anlaşılsın.

Üstelik, büyük inşaat hamlesine rağmen hala depreme karşı çaresiz eski konut stokuyla yaşamaya devam ediyoruz. Yani, kaynakların çoğunu inşaata yatırırken kentsel dönüşümü çözebilirdik; bu da mümkün olamadı.

Fırsat maliyetimiz büyüktür ama hayıflanmak da faydasız… Şimdiden sonra acil ve gerçekçi bir yöntemle sınırlı kaynakları, bugün gösterişsiz olsa bile ülkeye ileride para ve kazandıracak, dünyayla rekabet edebilecek sektörlere kaydırmanın yolunu bulmalıyız. Bunun için öncelikle kolaycı zihniyeti değiştirmemiz gerekiyor. Topluma bol para döneminin bittiğini ve refahın yolunun sadece üretmekten geçtiğini söylemenin zamanıdır.

İyi binalarla oturmak, iyi hizmet alabilmek, arabaları ve telefonları yenilemek ve tabii yeniden büyüyüp işsizliği azaltabilmek için geleceğin dünyasına talip olmamız gerektiğini anlatmamız gerekiyor.

Topluma da devlete de siyasete de…

(KARAR)

Etiketler:
Share
271 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...