logo

29 Kasım 2019

Filistin’in paylaştırılmasının yıldönümünde


Ahmet Varol
a.varol@gmail.com

29 Kasım 1947’de BM Genel Kurulu, Filistin’i İngiliz işgali döneminde bölgeye göç etmiş olan yahudilerle, o toprakların asıl sahipleri durumundaki Filistinliler arasında paylaştıran 181 sayılı kararı çıkardı. Bugün o kararın çıkarılmasının 72. yıldönümü.

Kararın amacı siyonist terör örgütlerinin devletleşmesini sağlamaktı. Bu terör örgütleri aynı zamanda uluslararası emperyalizmin desteğini arkalarına aldıklarından karardan yararlanmayı başardı ve çıkarılmasından beş buçuk ay sonra (14 Mayıs 1948’de) “İsrail” adlı bir işgal devletinin kuruluşunu ilan ettiler. İsrail, kuruluşunun ilan edilmesinden hemen sonra da BM üyeliğine kabul edildi.

Yahudilerin sayıca daha az olmalarına ve arazilerin yüzde doksandan fazlasının tapusunun Filistinlilerde olmasına rağmen BM Genel Kurulu’nun paylaştırma kararında toprakların % 55’i yahudilere, % 45’i Araplara yani Filistinlilere veriliyordu. Üstelik işgalcilerin kontrol altına almaları önerilen bölgeler verimli ve sulak arazilerden oluşurken o zaman söz konusu % 45’lik payın önemli bir kısmını oluşturan Nakab çölü başta olmak üzere bazı verimsiz ve çöl araziler Filistinlilerin kontrolüne verilecek bölgede yer alıyordu.

Söz konusu paylaştırma tabii ki özel mülklerin de paylaştırılması anlamına gelmiyordu. Çünkü tüm hukuk sistemlerine ve uluslararası hukuka göre özel mülkiyet haklarına dokunulmaması, zorunlu kamu hizmetleri için istimlak edilen arazilerin sahiplerine de âdil değerlendirmeye göre muadil bedellerinin verilmesi gerekir. BM Genel Kurulu’nun 181 sayılı kararı da arazileri paylaştırmayıp üzerindeki siyasal hâkimiyet alanlarının sınırlarını belirliyordu.

Ama ne kadar ilginçtir ki işgalci siyonist devletin kuruluş merhalesinde çıkan savaşta, bölgedeki ihanetçi yönetimlerin de desteğiyle işgalciler hâkimiyet alanlarını BM’nin belirlediği sınırların ilerisine götürerek toprakların %72’si üzerinde kontrolü ele geçirirken o topraklarda yaşayan Filistinlilerin büyük çoğunluğunu göçe zorlayıp özel mülklerine de el koydular. Yani siyonistler kontrol altına aldıkları bölgelerdeki arazileri satın alma yoluyla değil sahiplerini katletme veya göçe zorlama yoluyla mülkiyetlerine geçirmişlerdir. Fakat aradan geçen 71 yıllık süre içinde BM gasp edilen mülklerin sahiplerine iadesi için hiçbir adım atmadı. Uluslararası hukuk kuruluşları da devreye girmeye yanaşmadı.

BM Genel Kurulu’nun 181 sayılı kararı dediğimiz gibi hakimiyet alanlarını belirlediği için normalde Filistinlilere bırakılan bölgede de onların bir devlet kurmalarına imkân tanınması gerekiyordu. Fakat Filistinlilerin devlet kurmalarına asla fırsat verilmedi. Filistinlilere verilen toprakların doğu kısmı Ürdün’ün batı kısmı da Mısır’ın kontrolüne geçti. Bu ülkeler de önce 1948 Savaşı’nda sonra da 1967 Haziran Savaşı’nda ihanet ederek kontrollerine verilmiş olan Filistin topraklarının tamamının siyonist işgal rejiminin hakimiyetine geçmesine imkân verdiler.

Daha sonra uluslararası platformda “iki devletli çözüm” formülünün ağızlara sakız yapılmasına rağmen bir Filistin devletinin kurulması için sürekli işgalci siyonist rejimle anlaşma yapılması, Filistinlilerin kendilerine devlet kurma fırsatı verilmesi karşılığında siyonistlerin 1967 Savaşı öncesinde işgal etmiş oldukları topraklardaki hakimiyetlerini de meşru kabul etmeleri istendi. FKÖ Oslo İlkeler Anlaşması’nı imzalayarak bunu kabul ettiği halde yine bir Filistin devletinin kurulmasına fırsat verilmedi. Sadece tümüyle işgal rejimine bağlı, hareket alanı çok kısıtlı, sınırları tamamen işgal rejiminin kontrolünde olan ve her yönden işgal rejimine bağımlı bir özerk yönetim kurulmasına fırsat verildi. O yönetim de ne yazık ki bugün işgal güçlerinin çıkarlarının bekçiliğinden başka bir şey yapmamaktadır.

(YENİ AKİT)

Etiketler:
Share
252 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...