logo

06 Mart 2019

Evet gerçekten bir beka sorunumuz var


Mehmet Ocaktan
m.ocaktan@gmail.com

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu yana, neredeyse her dönemde devletin ve siyasal iktidarların ihtiyaçlarına bağlı olarak memleketin bir “beka sorunu” olduğu farklı tonlarda seslendirilmiş ve belli sürelerle gündemde tutulmuştur. İhtiyaca göre devreye sokulan ‘beka’ meselesi zaman zaman işe yaramakla birlikte, çoğu kez ne gündeme getirenlere ne de memlekete bir hayrı dokunmuştur.

Ama hemen belirtmek gerekiyor ki gerek Çanakkale, gerekse Kurtuluş Savaşı günlerinde bu ülkenin bir beka meselesi olmuş ve millet de gereğini yapmıştır. Bir ülkenin var oluş mücadelesi verdiği günlerde ‘beka’ meselesi hayati bir öneme sahiptir, ama beka meselesi sadece vatan topraklarını savunmaktan ibaret değildir.

Sadece bugün için değil, her dönemde Türkiye’nin en önemli beka meselesi eğitimdir. Çünkü eğitim bir ülkenin bilimsel, teknolojik ve kültürel anlamda var oluşunun en temel direğidir. Bilim üretemeyen, teknoloji üretemeyen ve en önemlisi de kültürel çölleşme yaşayan toplumların dünya ile rekabet etme imkanları olmadığı gibi, geleceğe ilişkin hayallerinin de, umutlarının da olması mümkün değildir.

Meydanlardaki ‘beka’ nutuklarını duydukça, Türkiye’nin eğitim meselesindeki içler acısı halini yeniden düşünme ihtiyacı hissetmemek mümkün değil. Geçtiğimiz Perşembe günü KARAR’ın manşetinde yer alan “Kampüste alarm zili” haberini okurken içim burkuldu ve dedim ki: “Evet Türkiye’nin gerçekten bir beka sorunu var.” Milli Eğitim Bakanlığı verileri, yüksek öğrenimde düşündürücü bir tabloyu ortaya koyuyor. Buna göre, üniversiteyi bırakma sayısında son 5 yılda toplam 1 milyon 115 bin genç ya kaydını sildirdi ya da dondurdu. 2013-2014 eğitim öğretim döneminde 135 bin olan sayı, 2016-2017’de 212 bin, 2017-2018’de ise rakam 408 bini aştı. Gençlerin önemli bir bölümü ekonomik nedenlerden dolayı üniversiteyi bırakırken, geri kalanı da iş bulma umudu olmadığı için bırakıyor.

Meselenin özeti şu; gençlerimiz gelecek umutlarını kaybediyorlar. Bundan daha büyük bir ‘beka’ sorunu olabilir mi?

Gerek eğitim kalitesi, gerekse bilimsel özgürlükler anlamında akademi dünyamızın hali ortadayken, hepimizin kafa yorması gereken en önemli mesele eğitim olmalıdır. Ama talihsizliğe bakın ki, seçime gittiğimizi şu günlerde birkaç oy daha fazla alabilmek için ülkede ‘vatanseverler’ ve ‘hainler’ tespiti yapmakla meşgulüz.

Oysa biliyoruz ki, eğer üniversitelerimizde gerçek anlamda bilim üretemezsek, bilimde, teknolojide dünya ile yarışacak bilim insanları yetiştiremezsek işte o zaman bekamız gerçekten tehlikede demektir. Kendimize itiraf etmekten bile çekiniyoruz ama kaliteyi ve liyakati esas almadığımız için artık üniversitelerimizde bilim üretilmiyor, çünkü akademi dünyasının kapıları eleştirel düşünceye ve özgür tartışma ortamına kapanmış bulunuyor. Bu yüzden üniversitelerimizde bilimsel forumlar değil, zerzevatçı dükkanları açılıyor.

Unutmayalım ki tarihin bütün büyük medeniyetleri, her çağın kendine has medreseleri ve üniversitelerinde yetişen bilim insanları, büyük muallimler, filozoflar, düşünürler ve büyük sanatçılar tarafından yaratılmıştır.

Değerli mütefekkirimiz Nurettin Topçu “Türkiye’nin Maarif Davası” kitabında zihin dünyamızı aydınlatacak şu tespiti yapıyor: “Medeniyetler muallimlerle kuruldu.Çin  dünyasının kurucuları hakimlerdi, Mezopotamya medeniyetinin ilk sahipleri pateslerdi. Büyük Yunan medeniyeti; meydanlarla pazarlarda gençlere muallimlik yapan feylesofların eseri olmuştur. İslam, medreselerin çatısı altında üç kıtayı istila etti. Rönesans, üstadların yükseltildiği devirdir. Alman birliğinin kuruluşunda muallimin ön planda rolü olduğunu biliyoruz. İstiklal harbimizde, cepheye sırtında gülle taşıyan köylü kadın kadar, istilanın acısını damarlara aşılayan muallimin rolü olmuştur.”

(KARAR)

Etiketler: » » » » » »
Share
566 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...