logo

23 Aralık 2019

Devleti yönetmek bahşedilmiş bir hak olamaz


Mehmet Ocaktan
m.ocaktan@gmail.com

İslam toplumlarının gelişmiş dünya ile arasındaki mesafenin giderek açıldığını, bilim, sanat ve teknoloji alanında yeni eserlerin üretilemediğini aslında bütün Müslümanlar biliyor. Hatta bu konuda zaman zaman öyle söylemler dillendiriliyor, öyle eleştiriler yapılıyor ki buradan çıkarak “Galiba Müslüman dünya içinde bulunduğu çaresizliğin farkında ve şeffaf, hesap verilebilir, hukukun üstünlüğüne dayalı, yaşanabilir bir sistem oluşturmak için yeni bir hamle başlatabilecekler” diyenisiniz geliyor.

Ancak esastan baktığınızda hiç de öyle bir işaret görünmüyor. Evet söylemler parlak, ama tek tek Müslüman ülkelerin hiçbirinde hukuk yok, özgürlük yok, liyakate dayalı bir sistem yok, insan hakları ihlallerinde birinciliği kimselere bırakmıyorlar.

Müslüman dünyanın yaşadığı bu problemlere çözüm üretmek için Kuala Lumpur’ta beş ülke tarafından düzenlenen

İslam zirvesinde konuşan Malezya Başbakanı Mahathir diyor ki: “Bugün dünyanın saygısını kaybettik. Biz artık ne bilimin kaynağı, ne de insan medeniyetinin rol modeliyiz. Bugün hiçbir Müslüman ülke gelişmiş olarak tanımlanmamaktadır. Bütün servetlerine rağmen bu ülkeler gelişmekte olan sınıfındadır. Bu ülkeler maalesef zayıf ve İslam ümmetini korumada yetersiz kalmıştır.”

Aynı şekilde zirvede konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da benzer bir yaklaşım sergileyerek önemli bir tespitte bulunuyor: “Kur’an’ı Kerim’de bizlere onlarca defa aklımızı kullanmamız emrediliyor. Kendi hatalarımız için başkalarını suçlamak kolaycılık olacaktır. Müslümanlar son iki asırda ne çekmişse meseleleriyle yüzleşmek yerine kolaycılığa kaçtıkları için çekmiştir.”

Evet gerçekten bunlar parlak cümleler, eminim herkes bu ifadelerin altına rahatlıkla imza atacaktır. Ama gerçekler bir başka duruma işaret ediyor, maalesef günümüzde Müslüman ülkeler artık bilimin kaynağı değil, dünyanın örnek alabileceği bir sistem modeli de inşa edebilmiş değiller. Kur’an’ın onlarca kez önerdiği akla, özgür iradeye, bilime, hukuka da riayet etmiyorlar.

Peki Müslümanların, geri kalışımızın sebeplerini bilmeleri, bu kadar açık ve net bir şekilde ortaya koymalarına rağmen, neden hala tekçi-tekelci yönetim modellerinde ısrar ederler?

Çünkü bugün İslam ülkelerinin hemen hepsinde cari olan sistem, yönetenler açısından son derece konforlu. Canları istediği kadar iktidarda kalabiliyorlar, icraatlarını denetleyen, hesap soran hiçbir hukuki mekanizma yok. Mesela kimin ne kadar ifade özgürlüğü hakkı olduğuna, akademik özgürlüklerin sınırının nerede başlayıp nerede bittiğine, medya eleştirilerinin eleştiri mi, yoksa ‘ihanet’ mi olduğuna devleti yönetenler karar vermektedirler.

Ve doğal olarak denge-denetleme mekanizmaları olmadığı için de, ülkelerinin tek ve biricik sahibi olmayı kendilerine bahşedilmiş bir hak olarak görüyorlar. Oysa hukuk temeline dayalı hiçbir toplumda ve de devlet yönetiminde bahşedilmiş bir hak olamaz. Hatta öyle ki, bugün İslam dünyasında yönetici konumunda olanlar Kur’an’la çelişme pahasına kendilerini Allah’ın yeryüzündeki vekili olarak görüp, her şeye hükmedebileceklerine bile inanmaktadırlar. Biliyoruz ki peygamber dahil kimse Allah’ın vekili değildir, onun adına hüküm icra edemez. Zira Peygamber sadece Allah’ın elçisidir. Bu konuda Kur’an’da “Ey Muhammed! Biz seni onlara vekil olarak göndermedik” buyurulmaktadır. (İsra/54)

Oysa Müslüman ülkeler dahil bütün ülkelerin evrensel hukuk normlarına göre, yaşanabilir bir sistem oluşturma zarureti bulunmaktadır. Bu çerçeveden baktığımızda, insanlığın uzun tecrübeler sonucunda elde ettiği ve en ehven sistem olan demokratik sistem dışında yeni maceralar arama lüksü bulunmamaktadır.

Hal böyleyken, Müslüman dünyanın Kur’an’ın ve Sünnet’in önerdiği aklı, bilimi, hakkaniyeti, hakka-hukuka riayet etmeyi her seferinde parlak cümlelerle dillendirip, bu evrensel ilkeleri yaşadıkları çağın diliyle yeniden yorumlayarak hukukun üstünlüğüne dayalı bir sistem inşa edememeleri kelimenin tam anlamıyla bir talihsizliktir. Ne yazık ki Müslümanlar geçmişten derledikleri parlak masalların arkasına saklanıp, adaletsizlikler ve özgürlüklerin kısılması karşısında susmayı tercih ediyorlar. Bu gidişle, hayatları hep bir mehdi beklemekle geçecek gibi görünüyor…

(KARAR)

Etiketler:
Share
436 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...