logo

15 Aralık 2019

Davutoğlu ne diyor?


Taha Akyol
t.akyol@gmail.com

Ahmet Davutoğlu Gelecek Partisi’ni kurdu. Zor geçeceği belli bir yola çıktı. Konuşmasını iki açıdan dikkatle okudum: Biri demokrasi ve hukuk devleti, öbürü AK Parti’de yaşadığı tecrübelerin onda ne tür bir muhasebeye yol açtığı…

Fikirlerden çok kişilerle meşgul olmayı seven bir toplum olduğumuz için, Davutoğlu’nun açıkladığı programdan ziyade, AK Parti iktidarındaki görevlerine bakılıyor, bazı çevrelerde aleyhte bir faktör sayılarak “bagaj” diye niteleniyor.

Tabii ki önemlidir, fakat ben “tecrübe” diye bakmayı doğru buluyorum.

RASYONEL POLİTİKA

Davutoğlu o tecrübelerin de katkısıyla, konuşmasında “popülist hamaset” olarak nitelediği politika tarzını eleştirdi, “rasyonel” kavramını vurgulayan bir siyaset ve diplomasi tanımı yaptı.

Dış politika anlayışını “barış diplomasisi” ve “çok boyutlu esnek rasyonel diplomasi” olarak niteledi. Dış politika hedefini de şöyle tanımladı:

“Milletimizin uluslararası alanda onurlu bir yer edinmesi temel hedefimizdir.”

Cumhuriyet Türkiye’sinin de temel prensibi olan bu rasyonel politika tanımı; bugün AK Parti’de hala kullanılan ‘ümmet, gönül coğrafyamız, bu topraklar dar geliyor, Lozan’ı yutturdular’ gibi hamasi söylemden çok farklıdır.

Türkiye’nin şüphesiz güçlü ve kurumlaşmış bir modern diplomasi geleneği vardı; bunun adı “Hariciye”dir ve son yıllarda zaafa uğramıştır.

Davutoğlu bunu şöyle eleştiriyor:

“Son dönemde kişiselleştirilen ve yetkisiz aktörlerin devreye girmesiyle kurumsal niteliği zaafa uğrayan diplomatik ilişkilerin, köklü devlet tecrübemize dayalı bir şekilde yeni bir ahenge kavuşturulması zaruridir.”

GÜÇLER AYRILIĞI

Davutoğlu başbakanlığı döneminde şöyle diyordu:

“Herhangi bir şekilde gücün tekelleşmediği, güçler ayrılığı prensibinin en iyi şekilde gerçekleştirildiği bir anayasaya ihtiyacımız var.” (5 Ocak 2016)

Üç yıl sonra partisinin kuruluş toplantısında, aynı çizgide, şöyle konuşuyordu:

“Güç yozlaşması ve gücün tekelleşmesi birçok sapmayı doğurur. Buna karşı çare, güçler ayrılığı ilkesine dayalı demokratik hukuk devletidir. Güçler ayrılığı ilkesine dayanan yeni anayasal düzenimizde demokratik hukuk devleti ve milli irade perspektifiyle denetlenmeyen hiçbir güç olmayacaktır. Güçler ayrılığı garanti altına alınmalıdır…”

Davutoğlu haklı olarak CB hükümet sisteminde güç tekelleşmesi olduğunu, parlamentonun ve yargı bağımsızlığının zayıfladığını belirtiyor.

CB SİSTEMİ

CB hükümet sistemi, 15 Temmuz darbesinin yarattığı şok döneminde, enine boyuna tartışılmadan, geniş mutabakat sağlanmadan MHP’nin ani desteğiyle ve ancak yüzde 52 oyla referandumdan geçirilebildi.

Türkiye’yi 21. Yüzyılda yönetecek sistemin kamuoyuna Osmanlı fetihleriyle propaganda edilmesi, hamasetin rolü hakkında bir fikir vermeye yeter.

Güç tekelleşmesinin yanında tekniği de iyi hazırlanmadığından sistem çabuk metal yorgunluğuna uğradı. Ömer Çelik’in deyişiyle “kireçlenme”ler bir yıl gibi kısa bir sürede ortaya çıktı. Milletvekilleri kendilerini “Züğürt Ağa gibi” görmeye başladılar.

CB sisteminin daha hızlı ve etkin çalışacağı söylenmişti; devlet tecrübesine sahip Davutoğlu’nun tespiti şudur:

“Yeni sistemle birlikte; karar alma süreçlerinde ve yetki kullanımında yaşanan daralma yönetimde ciddi bir verimlilik, etkinlik ve güven sorunu ortaya çıkarmasının yanında, demokratik standartlarda da sert bir düşüşe yol açmıştır…”

Evet, 11. Kalkınma Planı’nın tarihimizde ilk defa gecikerek, hem de bir yıl gecikerek hazırlanması bunun kanıtlarından biridir…

Davutoğlu “demokratik parlamenter sistem” diyor.

CHP hiçbir zaman başkanlık sistemini istemedi.

Meral Akşener liderliğindeki İYİ Parti’nin temel ilkelerinden biri “rasyonelleştirilmiş parlamenter sistem”dir.

Ali Babacan da TV’de “Parlamenter sisteme geçmek, güçler ayrılığını tesis etmek gerekiyor” diye konuştu.

Saadet Partisi Lideri Temel Karamollaoğlu “kuvvetler ayrılığı”nı en çok vurgulayan liderlerden biri.

TOPLUMSAL DİNAMİKLER

Gücün tekelleşmesini gördükten sonra, toplumda parlamenter sistem, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, basın hürriyeti yönünde çok güçlü talepler gelişiyor.

Davutoğlu’nun deyişiyle “hamasetin özgün kavramları tükettiğini” toplum artık fark ediyo, sakin rasyonel dil isteniyor.

Dünden bugüne, “kısıtlayıcı laiklik anlayışı da, dine siyasal düzen içinde işlevsel bir rol tanımlama çabası da” denendikten sonra toplumda artık bu ikisinin de dışında “özgürlükçü laiklik” arayışı güçleniyor.

Türkiye’nin yarınlarını, öncelikle şehirlerde güçlenmekte olan bu özgürlükçü toplumsal dinamikler belirleyecek.

(KARAR)

Etiketler:
Share
307 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...