Son Dakika
BM İnsan Hakları Konseyi’ne üye 22 ülke Çin’in Sincan bölgesinde yani Doğu Türkistan’da Uygurlara ve diğer Müslüman azınlıklara yönelik yaptığı zulüm uygulamalarını eleştiren ve onlara yönelik kitlesel gözaltıların durdurulması çağrısında bulunan bir mektup imzaladı. Ancak Çin’deki zulüm yönetimi çağrıya tepki göstererek Müslümanlara yönelik insanlık dışı muamelelerinde, zulüm uygulamalarında ısrarlı olduğunu ortaya koydu.
Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, ülkesinin BM İnsan Hakları Konseyi’ne üye 22 ülkenin Uygur Türklerinin ve diğer Müslüman azınlıkların mensuplarının toplandığı kampların kapatılması ve toplu gözaltılara son verilmesi çağrısına tepki gösterdiğini dile getirerek bunu kendi iç işlerine ciddi bir şekilde müdahale olarak nitelendirdiğini ifade etti.
Anlaşıldığı kadarıyla Çin yönetimi kendisinin siyasi sultasını insanlara istediği gibi zulmetme hakkı olarak görüyor ve buradaki insanların mağduriyetlerinin son bulması için yapılan çağrıyı bile kendisinin iç işlerine müdahale olarak değerlendiriyor. Eğer insanlara zulmedilmesine itiraz edilmesi, zulmün son bulması için çağrı yapılması iç işlerine müdahale ise ve kimsenin zulme itiraz etme hakkı olmayacaksa o zaman insan haklarından, uluslararası hukuktan söz etmenin ne anlamı kalır? Kimsenin kimseye bir şey deme hakkı olmaz ve bir ülke yönetiminin vatandaşları üzerinde kurduğu siyasi hakimiyeti onları sebepsiz yere katletmesinin, hukuki bir gerekçeye dayanmadan mahkum etmesinin, sebepsiz yere cezalandırmasının dayanağı olarak kullanması mümkün olabilecektir.
Ama ne yazık ki bu, yaşadığımız dönemde dünyanın bir realitesi. Her ne kadar sivil amaçlı birtakım faaliyetlerle zulme ve haksızlığa itiraz ediliyorsa da zulmün önüne geçilmesi için uluslararası çapta göz doldurur bir şey yapılmıyor veya yapılamıyor. Zulmeden yönetim zulmetmeyi kendisi için bir hak olarak görüyor ve başkalarının buna itiraz etmesini kendisinin iç işlerine müdahale olarak değerlendiriyor. BM çatısı altında oluşturulan İnsan Hakları Konseyi vesaire gibi organizasyonların zulmü önlemede bir fonksiyonu olamıyor.
Çin yönetimi son dönemde Doğu Türkistanlı Müslümanların önemli bir kısmını “yeniden eğitim” iddiasıyla toplama kamplarında kitlesel tutuklamaya maruz bıraktı. Bu kampların gerçekte bir ülkenin vatandaşlarına yönelik muamelesi çerçevesinde ele alınabilecek birer merkez olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Tamamen esir kampları niteliğindedir. Bu durum da Çin yönetiminin Doğu Türkistanlı Müslümanlara kendi ülkesinin vatandaşları olarak muamele etmediğini, onları esir bir toplum olarak değerlendirdiğini çok açık bir şekilde gözler önüne sermektedir.
“Yeniden eğitim merkezleri” adıyla oluşturulan söz konusu esir kamplarında şimdiye kadar bir milyondan fazla insanın toplandığı söyleniyor. Bu kamplardaki insanlara psikolojik ve fiziksel işkence yapıldığı, bu konuyla ilgilenen çeşitli insan hakları kuruluşlarının raporlarında dile getirildi.
Kamplarda toplanan insanlar arasında yaşlıların, hastaların ve çocukların da bulunduğu raporlarda dile getirildi. Fakat üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir uygulama da söz konusu işkence merkezlerine götürülen ailelerin çocuklarının yakınlarına teslim edilmemesi, onların da yetim merkezlerine götürülmesidir.
Bu konu daha önce muhtelif insan hakları kuruluşlarının raporlarında gündeme getirildi. Ancak Çin söz konusu zulmü sonlandırmak için hiçbir şey yapmadı. Son olarak BM İnsan Hakları Konseyi’ne üye 22 ülke bir çağrı mektubuna imza atarak Çin’den bu zulmü sonlandırmasını istedi. Ancak Çin bu çağrının hiçbir bağlayıcılığının olmadığını söyleyerek zulümdeki ısrarını sürdürüyor.
(YENİ AKİT)
Etiketler: Ahmet VarolYorum yapabilmek için Giriş yapın.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
02 Mart 2020 YAZARLAR
02 Mart 2020 YAZARLAR
04 Ocak 2020 YAZARLAR
03 Ocak 2020 YAZARLAR