logo

30 Aralık 2019

Bu ayna da güzel göstermiyor!


Yusuf Ziya Cömert
y.comert@gmail.com

Evet, Müslümanlık, çok yüksek bir ahlaki seviyeye çağırır. Ama, çağrıya icabet edip etmemek sizin elinizdedir.

Hem Müslümansınız, hem de işinize geldiği zaman ahlakiliği gözardı etmeye hazırsınız.

O zaman, maalesef, sizde var olduğunu iddia ettiğiniz ikrar ve tasdike rağmen ahlaksızlık gibi bir sıfatla muttasıf olursunuz.

Bunun anlaşılmayacak bir tarafı yok.

Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ömer Laçiner röportajın baş taraflarında ahlakilik üzerinde epeyce durmuş.

‘Dini düşünüş’ sahiplerine şöyle bir önerme izafe ediyor:

“Ahlaki duyarlılık ancak ve sadece bir üst/ilahi iradenin korkusuyla, onun cezalandırma ve ödüllendirme gücüne inançla sağlanabilir.”

“Ancak” ve “Sadece”yi çıkarırsanız belki doğru olabilir bu önerme.

Adam inanıyor ama, lüzumu halinde inancını hayattan yalıtıp, bir mahfazanın içine hapsedip yapacağını yapıyor.

İnancını, imanını, yine lüzumu halinde, yaptıklarını örtmek, ambalajlamak için kullanıyor.

“Tanrı korkusu” olmadan bireysel tercihlerle bir ahlakilik mümkün müdür?

Mümkündür.

Kıymetli midir?

Kıymetlidir.

Kaldı ki, dinlerin içinde ‘korku’nun yerine ‘sevgi’yi koymaya çalışan eğilimler de var.

Demek istediğim, ahlak-din ilişkisinde Laçiner’in düşündüğü kadar sabit-fikir değiliz.

“İslamcı akımlar yüzyılı aşkındır çekildikleri savunma mevzilerinden yola çıkıp, modernleşmenin versiyonlarından (kapitalizm ve sosyalizmden) daha üstün, onların çözemediği sorunların da üstesinden gelecek bir alternatifi temsil iddiasıyla harekete geçtiler.”

70’lerdeki, 80’lerdeki hatta biraz da 90’lardaki hallerimizi düşününce, Laçiner’in bu cümlesine itiraz etme imkanımız kalmıyor.

Evet iddialıydık. İddiamızın altını dolduracak bir cehd içinde değildik. Sloganları söyledik söyledik geçtik. İçine bakmadık.

Ardından gelen soru can alıcı:

“Peki şu kırk yılın sonunda (yıl sayısını arttırmak mümkün) ahlaki ve manevi düzeyin yükseldiği mi doğru, yoksa ağır bir hasara uğradığı, bir özgüven kaybı girdabına sürüklenildiği mi?”

Özgüveni bilmem de… Çünkü özgüven dibe düştüğünüz durumlarda pik yapabiliyor. Ahlak ve maneviyat konusunda Laçiner haklı.

Şu soru da önemli: “İslam’ın bir din olarak korunması ve güçlenmesinin temel gerekleri ile İslamcı denilen kadroların ve kesimin bizzat kendilerini koruma ve güçlendirme (…) amaçlarının gerekleri örtüşmekte midir; yoksa arada bizatihi dinin içeriğini tahrip eden, hatta çürüten bir uyuşmazlık, çelişki mi vardır?”

Cevabı da kendisi veriyor: “Benim kanaatim ikinci ihtimalin geçerli olduğudur.”

“İslam dünyasının üstünlük iddiasının gerçek temellere dayandığı” 9. Ve 10. Yüzyıllardan söz ediyor Laçiner.

“Kurtuba, Kahire ve Bağdat medreselerinde öteki din adamlarıyla her şey tartışıldığı gibi; Hristiyanlığın ‘putperest’ damgasıyla unutturmaya çalıştığı antik Yunan ve Roma bilim adamlarının ve filozoflarının eserleri bu damgaya aldırış bile etmeden büyük bir saygıyla okunuyor ve inceleniyordu. O üç payitahta bizim son iki yüz yıldır Paris, Londra ve New York’a baktığımız gibi bakan Hristiyan Avrupa’nın parlak genç beyinlerinin çoğu en yakınlarında olan Kurtuba’da eğitim hayali kuruyordu.”

Peki biz ne yapıyoruz?

Biz farklı tezlerin ifade edilme zeminlerini ortadan kaldırmayı veya kısıtlamayı daha garantili bir yöntem olarak görüyoruz.

Kendimiz söyleyip kendimiz dinlemeyi daha çok seviyoruz.

Duvara tosladığımız zaman kabahati dışarıda ya da ‘iç hain’lerde arıyoruz.

Bu son cümleler Laçiner’e ait değil. Ama şu cümle onun:

“İslamcılar (…) içeriden veya dışarıdan yapılan eleştirileri genellikle bir saldırı, aşağılama ve art niyetlilikle damgalıyorlar. Bu tavır tipik bir özgüven yokluğu dışavurumudur.”

Propaganda işe yarıyor. “Acı gerçekleri” şimdilik örtüyor.

Ama “Sonuçlarıyla er geç yüzleşmemiz kaçınılmaz.”

“O sonuçlardan biri sadece AKP’nin değil; genel olarak İslamcılığın uğradığı ağır inandırıcılık ve prestij kaybı olacak.”

Daha kötüsü: “Bu kaybın bizatihi İslam dininin inandırıcılık ve prestijine de sirayeti ne ölçüde bilemeyiz ama mutlaka olacaktır.”

Ben tabii ki Laçiner’in bu öngörüsünde yanılmasını tercih ederim. Biz yaralanalım, bizim prestijimiz kaybolacaksa kaybolsun, İslam’a halel gelmesin.

Ama yok mu bu eleştirilerde gerçeklik payı?

Maalesef var.

Kim mes’ul olur öyle bir akıbetten?

Başkaları mı? Ötekiler mi?

Yoksa biz mi?

Bahsi şimdilik kapatıyorum.

(KARAR)

Etiketler:
Share
435 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...