logo

Birisi ‘sizin teziniz yok ki’ dese ne diyeceğiz?


Yusuf Ziya Cömert
y.comert@gmail.com

Aslında Ziyauddin Serdar’ın kitabın başlangıcında 60’larla, 70’lerle ilgili anlattıkları ‘bizim iyi günlerimiz’miş.

Umutlarımız varmış. Bize eksiğiyle, fazlasıyla yol gösterecek öncülerimiz varmış.

Az şey mi Hasan el-Benna’dan, Mevdudi’den, Malik Binnebi’den, Seyyid Kutub’dan (doğrudan veya kitaplarını okuyarak) ders almak?

Soğuk savaşın nispeten ‘okunabilir’ ortamında Müslümanlar olarak kendinize bir çıkış yolu arıyorsunuz.

Diyelim ki, kendi ‘ergenekon’unuzu arıyorsunuz.

Soğuk savaşın okunabilir ortamından şunu kastediyorum. Bir tarafta Sovyetler var öteki tarafta Amerika.

Bir taraf komünist bir taraf kapitalist.

Biz ikisi de değiliz ve daha iyiyiz.

Yani, fırsat bulursak daha iyiyiz. Teorik olarak… Pratiğimiz yok.

Hani şair diyor ya (Diyarbakırlı Said Paşa) Biz de at oynatırız dur hele meydan olsun.

Serdar, Londra’da yaşayan bir Müslüman entelektüel olarak o dönemin öncülerine bazı eleştiriler yöneltiyor.

Şimdi biz bu büyük şahsiyetlerle Ziyauddin’i aynı terazinin kefelerine koyup tartıyor muyuz?

Böyle bir şey düşünülemez.

Ancak, sorumlu bir Müslüman’ın, hayatın gerçekleriyle yüzleştikçe kendi muhasebesini yapmaması, bir takım soruları sormaması, sorduğu soruların cevaplarının peşine düşmemesi de düşünülemez.

Muhtemel bütün soruların cevaplarını cebinde taşıyanlara elbette sözümüz yok. Onlar ermiş muradına. Çıksınlar kerevetlerine!

Serdar ve beraberindeki birkaç Müslüman yazar, hayatlarındaki en büyük sarsıntılardan birini Salman Ruşdi’nin Şeytan Ayetleri kitabıyla idrak ediyorlar.

“Romanın sayfalarını çevirdikçe içimde bir öfke yükselmeye başladı. (…) Yarısına geldiğimde her şey açıklığa kavuştu. Sanki Rüşdi değer verdiğim her şeyi yağmalıyor ve kimliğimin en kutsal özünü soyuyormuş gibi hissediyordum. Söylediği her söz bana hitap ediyordu ve her şeyi kişisel olarak algılıyordum. Tecavüz edilmek böyle bir duygu olsa gerek diye düşündüğümü anımsıyorum. Eve vardığımda öfke, korku ve nefretle dolmuş, taşıyordum. Hoş geldin demek için Merryl Davies aradı. Ağzımdan zor anlaşılır bir merhaba çıktı. Birkaç denemeden sonra ‘Rüşdi’ demeyi başardım.

Ben, Rüşdi’nin romanını okumadım. Okumak istemedim. Şu anda da istemiyorum.

Nelerden bahsettiğini, hangi rivayetleri kullandığını tahmin edebiliyordum. Ama muhakkak kitabı okusam tahminimden çok daha fazlasıyla karşılaşacaktım.

Ama bu arkadaşlar okumuşlar. Okuyunca, her Müslüman’ın yaşayabileceği sarsıntıyı yaşamışlar.

Rüşdi’nin bu adice saldırısı karşısında Serdar ve arkadaşları doğru bir soru soruyorlar.

“Peki biz ne yapabilirdik?”

Cevabı Perviz Mansur veriyor.

“Müslüman aydınlar olarak vazifemiz Rüşdi’yi karşı çıkmak ve onun hastalıklı kitabının yapı sökümünü yapmaktır.”

Ne demek bu?

Muhtemelen Rüşdi’nin kitapta hangi gerçeklerle hangi yalanları birbirine katarak çarpıttığını, hangi kurgularla İslam’ı aşağılamak istediğini, nasıl yeryüzündeki bütün Müslümanlara hakaret ettiğini ortaya dökmek.

“Sonra 14 Şubat 1989 geldi. O gün hafızama Sevgililer Günü olmasıyla değil, ölümle olan ilişkisiyle kazındı. Ayetullah Humeyni Rüşdi için yalnızca öldürme fetvası vermekle kalmamış aynı zamanda bir aydın olarak beni de işlevsiz bırakmıştı. Fetvada gizli olan husus Müslüman düşünürlerin kendi inançlarını savunamayacak kadar aciz oldukları önermesiydi.”

Hatırladığım kadarıyla biz Türkiye’dekiler, bu insanlar kadar üzerinde durmadık Şeytan Ayetleri’nin ve İmam Humeyni’nin idam fetvasının.

Pis bir iş yapmıştı Salman Rüşdi ve İmam Humeyni bu fiilin ‘fıkıh’taki cezasını dünya kamuoyuna ilan etmişti.

Yapacak fazla bir şey yoktu.

Kimimiz “Humeyni doğru yaptı” dedi, kimimiz sustu.

Fıkıh kitaplarında Humeyni’nin fetvasından başka bir seçenek bulmak zordur, hatta imkansıza yakındır.

Belki de bu yüzden çoğunluk fetvayı da Rüşdi’yi de kendi haline bıraktı, ‘Rüşdi belasını Allah’tan bulsun’ dercesine.

Ne tarafta durduğumuz tabii ki önemlidir.

Fakat, Londra’daki bir grup Müslüman aydının entelektüel sancısına benzer bir sancıyı yaşayıp yaşamadığımız daha önemlidir.

Bu sancıları yaşamaktan kaçtığımız için ‘çıkış yolu’ bulmakta, yani kendi cevabımızı, kendi tezimizi vermekte güçlük çekiyor olabilir miyiz?

Birisi ‘sizin teziniz yok ki’ dese ne diyeceğiz?

(KARAR)

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » »
Share
555 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...