logo

14 Aralık 2018

Bir üslup meselesidir gidiyor


Faruk Beşer
f.beser@gmail.com

Önce şunu kabullenmeliyiz: Bizler o muhteşem medeniyetimizden, kültürümüzden, o medeniyetin yetiştirdiği marifet ehli insanımızdan, geleneğimizden, birikimimizden, sevad-ı azamımızdan koparıldığımızdan beri çok şeyleri unuttuk, İslam ahlakından uzaklaştık. Efendi iken köle olduk, hâkim iken mahkûm olduk. O merhametli, müşfik, halim selim, hoş görülmesi gerekeni hoş gören, ama hak edene de gerekli şiddeti gösteren insan olma özelliğimizi yitirdik. Biz şu anda toplum hakkında konuşurken minicik de olsa bir İslam toplumunda durarak konuşmuyoruz. Bu yüzden bireysel İslam’ın dışına çıktığımızda hep afaki kalıyoruz.

Bazılarımız İslam’a bir bütün ve mütekâmil bir medeniyet olarak bakıp geçmişimizde var olan ve eğer medeniyetimizi yeniden kurmak istiyorsak yine var olması gereken detayları, mesela her çeşidiyle sanatı, müziği, oyunu eğlenceyi yerine oturtamıyoruz, İslam’dan kendi payımıza düşen neyse, ya da bizim dar penceremizden baktığımızda en önemli gözüken neyse onu merkeze alarak konuşuyoruz. Çoğumuz uydurma sözlere dayanarak insanları kategorize eden, suçlayan, tekfir eden bir anlayışa sahip olabiliyoruz.

Sonra hangi ortamda İslam’ın ne kadarını söylemeliyiz, öncelikler nelerdir? Mekke döneminde neden çok az hüküm vardı? Biz oraya ne kadar benziyoruz? Önce en önemliden başlamak gerekiyorsa, bizim şu anda toplum olarak en önemlilerimiz nelerdir? Bu en önemlilerin sırası da fertten ferde değişebileceğine göre tek tek insanlara anlatmamız gerekenlerle topluma anlatmamız gerekenler hangileridir? Bunları iyi seçemiyoruz. Kendimizi Asrısaadette hayal edip hüküm verebiliyoruz.

Evet, bunları itiraf edip önce kendimizden başlamalıyız, bu doğru.

Ancak burada suç sadece İslam’ı anlatanlarda değil. Karşımızda bütün dünyayı arkasına alan kapitalist, emperyalist, hazcı, ahlak tanımaz, özellikle kadın üzerinden para kazanan, çıkarlarına ters düşen kim varsa onu karalayan, ezip geçen, itibar katilliği yapan, kendileri her türlü ibahiyyeyi yaşadıkları halde dindarları kadına şiddetle, pedofili ile birlikte göstermeye sistemli olarak özen gösteren hain bir medya var. Diğer tarafta onların hedefi olmaktan korkan, aman onları kızdırmayalım diyen ezik, sinik ‘dindar’ bir kesim var.

Ayrıca din kaçınılmaz olarak var olacaksa, hiç olmazsa peygamberi mesela Mevlana olan hümanist/insancıl bir din olsun, aşk olsun, her şeyi hoş görelim, kalbimiz temiz olsun yeter, hayvanları sevelim, çiçekleri, böcekleri sevelim yeter, namazla, tesettürle, onunla bununla uğraşmayın diyen ‘tatlı su dindarları’ var.

Şimdi böyle bir ortamda biz dinimizi diyanetimizi anlatırken çoğu zaman iki uçtan birine savrulabiliyoruz. Ya ezilmişliğin verdiği sıkıştırılmışlık psikolojisiyle biz de saldırıya geçiyoruz, kıstırılan kedi gibi tırmalıyoruz, suçluyoruz, hakaret ediyoruz. Ya da yine bu ruh haliyle boyun eğici oluyoruz, yaranmaya, hoş görünmeye çalışıyoruz, İslam aslında çok insancıldır, biz de aslında sizin gibiyiz, ama şu aşırılar bizi yanlış tanıtıyorlar, saldırgan gösteriyorlar demeye getiriyoruz, hatta diyoruz. Dengenin neresi olduğunu, neyi ne kadarıyla söylememiz gerektiğini bir türlü beceremiyoruz.

Özellikle kadın konusunda birisi İslam’ın temel hükümlerinden birini söyleyecek olsa önce müslüman feminist kadınlarımızdan, sonra erkek müslüman feminist yazarlarımızdan zılgıt yiyor, dışlanıyor, aşağılanıyor. Bırakalım tarihsel birikim olan fıkhı hatta hadisleri, Kuranıkerim’den bir ayetin manasını hatırlatacak olsa önce o bizim cephedekiler tarafından paylanıyor. Mesela kadının çalışması söz konusu edilen bir sadette, ‘kadınların karargâhları evleri olsun’ anlamındaki ayeti kerimeyi nasıl anlayacağız diye sormaya kalkışsa işte önce o bizimkilerden ağzının payını alıyor. Çünkü diğerleri ayetin, hadisin, fıkhın ne olduğunu zaten bilmedikleri için onlar ilk başta temkinli davranıyorlar, baltayı taşa vurmak istemiyorlar. Ancak bizimkilerden işaret alınca saldırıyorlar.

Burada bir teklifte bulunmak istiyorum. Ey Feminizmle hemhal olmuş, yaşananı ideal sanan, biraz modern, biraz müslüman biraz demokrat kadınlarımız ve onlara şirin gözükmeye çalışan erkek yazarlarımız! İkide birde bu üslupla din elden gidiyor diyen beyler. Sizden bir üslup çalışması yapmanızı, neyin, nerede, ne kadar, nasıl söylenmesi gerektiğini tespit etmenizi, İslam’da öyle değil böyledir demenizi talep ve rica ediyoruz. Ta ki, biz de o azîm hatalara düşmeyelim ve dinimizi olduğu gibi anlatabilelim.

Pazar günü bitirelim.

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler: » » » » » » » » » » »
Share
522 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...