Son Dakika
Arkadaşınız olduğunu düşündüğünüz birinin “vakti gelince hesap kesmek için” pusuda beklediğini hayal edebilir misiniz? Etmezsiniz, etmemelisiniz. Peki bu hayal bile edemediğiniz şeyin başınıza geldiğini gördüğünüzde ne dersiniz? Ben şöyle dedim: “Hay Allah yahu. Böyle yapması gerekmezdi. Demek ki bir sıkışıklığını benim üzerimden giderme çabasında. Eh, demek ki arkadaşlığımız hâlâ en azından bir tarafın faydasına.” Saf mıyım sizce? Sizce olmasam bile neredeyse bütün dünya tarafından bu artık “saflık” kabul ediliyor. Bilmem, belki de hâlâ safça savunmak lazım bazı durumları ve şeyleri.
Arkadaşınız olduğunu düşündüğünüz birinin arkadaşlığı en çok hangi anda belli olur? Eskiden yaptığınız ve şu ya da bu oranda hesaplaştığınız, şu ya da bu oranda pişman olduğunuz bir hatanızı “tekrar deşmeme” nezaketi gösterdiğinde bence. Evet, bunu yapabildiğinde…
“Arkadaş” diyoruz değil mi? İlk bakışta anlaşılabilecek anlamıyla “arkanı, sırtını yaslayabileceğin insan teki.” Azaldı, iyice azaldı arkadaş olabilme durumu. Belki de içinde yaşadığımız hayat buna zorluyordur bizi. Kendi tuhaf bencilliğimiz yüzünden kimseye “arka-daş” olamıyoruzdur, kimse bize arkadaş değildir belki de…
***
Telefonda şöyle dedim bin yıllık arkadaşıma: “Ne olduysa oldu. O olan şey nasıl olduysa oldu. Seni şu ya da bu oranda eleştirdim. Sana şu ya da bu oranda kızdım. Fakat hepsi geçti, geriye senin sen olduğun ve arkadaşlığımız kaldı. Geçip giden geçip giderken arkadaşlık icabı eleştiriyordum seni, arkadaşlık icabı kızıyordum. Fakat şimdi olan olduğuna göre arkadaşlık icabı olarak yanındayım, emrindeyim.”
***
Saraybosna’dayım birkaç gündür. Şehre girer girmez arkadaşımı, Ömer Çetres’i aradım. Çayda buluştuk. O sıra arkadaşımı, ortak arkadaşımız Hakan Albayrak aradı. Nicedir görüşmemişiz Hakan Abiyle, onu fark ettim. Fakat şu: Çetres, ahizeyi kulağıma verir vermez sıcak, sımsıcak bir sesle hatırladım niçin “ağabey, arkadaş” dediğimi Hakan Albayrak’a.
Öyledir. Bazı “arkadaşlar” araya giren ne varsa hepsini ilk “merhaba” ile bertaraf etme becerisine sahiptir. “Merhabamız vardır” kalıbını bir de buradan düşünebilir miyiz? Düşünmeliyiz bence.
***
Üç soru var. İlki hüzünlü ve iç hesaplaşmaya dönük: “Ben bu adamla nasıl arkadaşlık etmişim?” Bir çeşit aydınlanma ve değişim barındırıyor içinde. Hatta bir yanıyla “bitmiş olana ağıt” da söz konusu. Artık geri gelmeyecek bir arkadaşlığa ağıt.
İkincisi kızgın ve hesap sorucu: “Sen nasıl arkadaşsın?” İçinde yine değişim talebi var bu sorunun, ancak bu kez yönü farklı. Bir bakıma “arkadaşlığa dair davranışını lütfen değiştir, aramızdaki kıymetli ilişkiye kıyma” çağrısı bu soru.
İlk soru bitişi, bu ikinci soru “yeniden başlama umudunu” barındırıyor içinde. Üçüncüsü neredeyse imkansız ve çok acıklı: “Arkadaş kalalım mı?” Ölmeden önce basılan, ancak asla işe yaramayacağını bildiğimiz bir çaresizlik butonu. Allah kimseyi, bu soruyu sormak ve bu soruya muhatap olmak zorunda bırakmasın.
***
“Ama arkadaşlar iyidir.”
(YENİ ŞAFAK)
Etiketler: İsmail KılıçarslanYorum yapabilmek için Giriş yapın.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
02 Mart 2020 YAZARLAR
02 Mart 2020 YAZARLAR
04 Ocak 2020 YAZARLAR
03 Ocak 2020 YAZARLAR