logo

Akpınar, Telli, Öztürk


İsmail Kılıçarslan
i.kilicarslan@gmail.com

Önce şu: Metin Akpınar’ın bir televizyon kanalında sarf ettiği sözlerin pek çoğunu sorunlu buldum. Darbeden neredeyse özlemle bahsetmesi, Türkiye’nin bir faşizm devleti olduğunu ihsas etmesi, iç savaş beklentisi, sekülarizm övgüsü, gergedan benzetmeleri falan en hafif tabirle bir “tiksinti duygusu” oluşturdu bende.

Sonra da şu: Metin Akpınar’ın ettiği bu sözler yüzünden bir savcı tarafından ifadeye çağrılmasını da çok sorunlu buldum. Netice itibariyle kişilerin saçma sapan konuşma haklarının olduğunu düşünüyorum. Elbette ifade özgürlüğünün sınırları bellidir. Ancak nerdeyse baştan sona dinlediğim o konuşmasında Metin Akpınar’ın bu sınırı aştığı kanaati oluşmadı bende. Saçma sapan konuşuyor, hepsi bu.
Dahası: Müjdat Gezen, Uğur Dündar, Fatih Portakal, Metin Akpınar, Yılmaz Özdil ve benzeri isimlerin çok işe yaradığını düşünüyorum ben. Türkiye’nin değişimine, yenilenmesine ayak uyduramayan, dahası buna ayak direyen kitlelerin gazını alma görevini üstleniyorlar. İmza gününde Yılmaz Özdil’in boynuna sarılıp hüngür hüngür ağlayan o kız mesela bir varlık, bir varoluş alanı buluyor kendisine bunu yaparak. Malumunuzdur ki o varlık ve varoluş alanının sağlıklı şekilde ilerlemesi milyon tane tehlike bertaraf eder memlekette.

Önce şu: Şair Ahmet Telli’nin neredeyse hiçbir politik fikrine, hiçbir siyasi görüşüne katılmam. Irk temelli kötü bir Kürtçülük söylemi vardır bana kalırsa. Çağdaş sosyalizmin epeyce önce bıraktığı bir “kötü ezberler silsilesi” ile konuşur. Beğendiğim birkaç şiiri olduğu doğrudur ama şair listemde de yer almaz. Fazla romantik bulurum şiirlerini ve şiirde fazla romantizm hiç bana göre bir şey değildir.

Sonra da şu: Hacettepe Üniversitesi rektörlüğünün izin verdiği, salon tahsis ettiği bir etkinlikte bir grup insanın Ahmet Telli’nin konuşmasına izin vermemesi, onu ölümle tehdit etmesi her bakımdan aptalcadır. Bunun yakışanı o salona oturup, sorularla, hatta belki daha şık bir takım protestolarla Ahmet Telli’ye karşı görüşlerini ifade etmektir.

Dahası: Adaletin tecelli etmesini istemek başka, bunun için kafamıza estiği gibi bir yöntem belirlemek bambaşka bir şeydir. Doğrusu, söylenenler doğruysa ve etkinlik alanına Apo posterleri v.b asıldıysa bu suçtur ve bu suçun karşılığı vardır, olmalıdır. Bu işi yapanlar hak ettikleri cezayı almalıdırlar. Ancak dağ başı yöntemleriyle değil, hukukla. Hatta Ahmet Telli’nin konuşmasında da terör örgütü propagandası varsa bu da cezaya konudur elbette. Ancak toplanıp protesto ederek konuşmasına müsaade etmemek bir cezalandırma yöntemi değildir.

Önce şu: Mustafa Öztürk’ün tarihselciliği bence fevkalade başarısız bir tarihselciliktir. Kur’an’ı ve dini anlamada pekâlâ zaman zaman başvurulabilecek bir yöntem olan tarihselciliği de bütün bütün nefret edilecek bir olguya dönüşmüştür Öztürk bana kalırsa. Cennet meselesindeki sözleri de, kıssalara yaklaşımı da, vahyin niteliği konusunda yürütmeye çalıştığı tartışma da son derece isabetsizdir. Üstelik bu tartışmaların bir bakıma “arkaik” tartışmalar olduğu meselesini de gözden kaçırmamak gerekir. Geride kalmış, kapanmış, çözümlenmiş bir takım meselelere tekrar tekrar dönmenin bugün cari olan din diline son derece negatif katkılar yaptığı da açıktır. Yani şunu şöylece söylemek gerekir. Öztürk, kamuyu zerrece ilgilendirmeyen konuları bir şekilde gündeme taşıma gayretiyle sürekli eleştirdiği popüler vaizlerle aynı yere düşmektedir. Hatta bu yanıyla Öztürk bir “ilim insanı” değil bir “popüler vaiz” gibi durmaktadır. Her ne kadar kendisi bunun böyle olmadığını iddia etse de günün sonunda tarihselcilerle popüler vaizler Türkiye’deki din dilini ortaklaşa esir almış durumdadırlar bence. Ve yine kanaatim odur ki iki taraf da bu “iktidar alanı”nı paylaşmaktan memnundurlar.

Sonra da şu: Öztürk’ü çatır çatır eleştirmek de, bu eleştirileri bir kamuoyu kampanyasına dönüştürmek de son derece normaldir. Normal olmayanı ise eleştiriyi küfre, hakarete, tehdide ilerletmektir. Dolayısıyla neredeyse bütün görüşlerini isabetsiz/eksik/yanlış bulduğum Öztürk’e hakareti, küfrü, tehdidi de çok yanlış bulduğumu ifade etmek isterim. Öztürk’ü sert şekilde eleştiren metinlere ihtiyacımız var bence, ona sert şekilde küfür ve hakaret edilmesine değil.

Dahası: Hep söylüyorum, yine söyleyeceğim. “Hayati bir din meselesi” olarak ahlakı, davranış eğitimini, bir arada yaşama kültürünü öncelemezsek; Kur’an’ın da dinin de en temelde insanları “daha iyi hale getirmeye” yaradığını vaz’etmezsek halimiz haraptır. Sonu gelmez bir ahmaklık denizini andırıyor Türkiye’de dolaşımdaki din dili. Bir üçüncü yol bulamazsak, yani bu tarihselcilerle bu popüler vaizlerin iktidar alanında sıkışıp kalırsak vay yazık bize.

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler: » » » » » » » » » » »
Share
442 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...