logo

Adana Mutabakatı’nı gerçekten Putin mi gündeme getirdi?


Bülent Orakoğlu
b.orakoglu@gmail.com

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Putin arasında 23 Ocak’ta Kremlin’de yapılan toplantıda Putin’in Adana Mutabakatı’nı gündeme getirdiğine yönelik yazılı ve görsel medyada ciddi haberler yer aldı. Moskova dönüşü Cumhurbaşkanı Erdoğan, Adana Mutabakatı ile ilgili medya üst düzey yöneticilerine yaptığı açıklamada; “Baba Esed döneminde imzalanmış. PKK terör örgütünün mensuplarının bize teslim edilişini, terörle mücadeleyi ele alan bir mutabakat. Putin de gündeme getirdi. Türkiye bunu işlemeli. ‘Türkiye’yi buraya kim davet etti’ diyenlere karşı o mutabakatı gündeme getirmemiz lazım. O mutabakatın geçersiz olduğunu söyleyebilen kimse yok.

Aksine Sayın Putin, o mutabakatın orada bizim terörle mücadelemiz açısından önemli olabileceğine işaret ediyor” demişti. Gerçekten bu mutabakat Cumhurbaşkanımızın da işaret ettiği gibi terörle mücadelede Türkiye’nin elini güçlendiren iki ana maddeyi içermekteydi. Suriye yönetimi PKK varlığına son verecekti. Eğer Suriye yönetimi PKK varlığına son veremezse Türkiye’nin Suriye topraklarında terör örgütlerine karşı harekat yapma hakkı doğacaktı.

Putin ile Erdoğan arasında yapılacak toplantının ana gündemi Rusya için İdlip’de HTŞ’nin varlığının sonlandırılması, Türkiye için de ‘Güvenli Bölge’ konusunda Putin’in desteği ve görüşlerinin alınmasıydı. Rus medyasında toplantı öncesi görüşülecek konular detaylı bir şekilde yer almasına rağmen Adana Mutabakatı’ndan hiç bahsedilmemesi Putin’in bir stratejisi miydi? Yoksa iki lider daha önce ikili görüşmelerinde bu konuyu konuşmuşlar mıydı? Cumhurbaşkanı Erdoğan toplantı sonrasında “Adana Mutabakatı çok önemli” açıklamasıyla Putin’e en üst seviyede destek vermişti. 23 Ocak’ta heyetlerin de dahil olduğu toplantıda Adana Mutabakatı’nı gerçekten Putin’in gündeme getirdiğini varsayarsak o zaman Türkiye’nin güvenlik bürokrasisinin Adana Mutabakatı’nı neden es geçtiğini de düşünmemiz gerekir. Bir bilgiye dayalı olarak değil ama bazı duyumlarım ile Putin ve Erdoğan arasında bu konuda toplantı öncesi örtülü bir strateji uygulamaya yönelik karar alınmış olmasını kuvvetle muhtemel görüyorum. Eğer 23 Ocak toplantısında Adana Mutabakatı’nı Türkiye gündeme getirmiş olsaydı PKK/PYD-YPG ile geçmişten günümüze sıcak ilişkiler içinde olan Suriye yönetimi bu teklife kesinlikle sıcak bakmayacaktı. Putin’in Adana Mutabakatı’nı gündeme getirerek Türkiye’nin Suriye’de terörle mücadele ve Suriye’ye müdahalede elini güçlendirecek önerileri de sunması şüphesiz ABD ve Suriye yönetimi üzerinde Adana Mutabakatı’nın uygulanması konusunda ciddi bir baskı oluşturacaktır. Adana Mutabakatı’nın tüm maddelerinin uygulanabilmesi ABD’nin Suriye’den tamamen çekilme şartına bağlı olduğu aşikardır.

Diğer yandan Türk güvenlik bürokrasisinin Adana Mutabakatı’nı gündeme getirmemiş olması imkansız bir duruma işaret eder. Zira 1998 Adana Mutabakatı “Terör Örgütlerine karşı Ortak İşbirliği Anlaşması” ismiyle genişletilerek 26 Nisan 2011 tarihinde yürürlüğe sokulmuştu. Genişletilmiş anlaşmaya göre; “Suriye ülke topraklarında PKK ve uzantılarının faaliyet göstermelerine, eğitim ve barınma amaçlı kamp ve diğer tesisler oluşturmasına ve ticari faaliyetlerine izin vermeyecektir. Bu önlemlerin etkili bir şekilde uygulanması için iki ülkenin üst düzey yetkilileri arasında doğrudan telefon hattı tesis edilecek, taraflar diplomatik temsilciliklerine ikişer özel temsilci atayacaklardır. Anlaşma, gerektiğinde ortak operasyon gerçekleştirme imkânlarının araştırılmasını da öngörmektedir. Keza anlaşma uyarınca, terörist grupların üyeleri ve işbirlikçileri tutuklanacak ve tutuklanan kişiler talep eden tarafın vatandaşıysa o tarafa teslim edilecektir.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Moskova dönüşü uçakta gazetecilerin sorularına verdiği bazı cevaplar tarafımdan ortaya attığım tezi doğrular vaziyettedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Suriye ile diplomatik temasımız yok. Süreç nasıl işleyecek” sorusuna “O mutabakat 2011’e kadar işledi” cevabı bu açıdan aydınlatıcıdır.

Moskova’da yapılan ortak basın toplantısında iki liderin yaptığı açıklamalar Türk-Rus ilişkilerinin siyasi askeri ve ekonomik konular başta olmak üzere birçok konuda en üst seviyede gerçekleştirilen işbirliğine işaret ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin ABD ve Rusya ile kurduğu dengeli ilişkiler ülkemizi Suriye konusunda vazgeçilemez söz sahibi oyun kuran bir aktör ülke konumuna getirmiş görünüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Menbiç ve Fırat’ın doğusunu DEAŞ, YPG’li ve PKK’lı teröristlerden temizleme kararlığını bir kez daha ifade ederken sabırlarının sınırsız olmadığına dikkat çekerek “Sınırlarımızın dibinde teröristleri ülkemizden korumaya değil, ülkemizi teröristlerden korumaya yönelik bir güvenli bölge ve tampon bölge tesisi sözünün birkaç ay içinde yerine gelmesini bekliyoruz. Bu güvenli veya tampon bölgeyi kesinlikle, aksi takdirde biz oluşturacağız. Müttefiklerimizden tek beklentimiz Türkiye’nin bu çabasına lojistik destek vermeleridir. Suriye halkını, güya teröristlerden ve rejimin zulmünden korumak üzere kurulan adı var kendi yok uluslararası koalisyonun böyle bir bölgeyi oluşturması da güvenliğini sağlaması da mümkün değildir. Yıllardır bize karşı teröristlerin safında olanlara böyle bir fırsatı vermeyeceğiz. Bölge halkının, can ve mal emniyetine, haklarına, kültürüne, değerlerine saygı duyulmayan hiç kimseyle böyle bir yola girilemez” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu açıklaması ile Türkiye’ye yönelik tehditlerin farkında olduklarını bu konuda gerekli önlemlerin alındığını, Suriye’nin geleceğinde Esed’in olamayacağını açıkça ifade etmiş oluyor. Esed muhibbi lobiye ve Türkiye’nin Suriye politikası üzerinde haksız ve ideolojik eleştiri yapan muhalif kesime bir kez daha duyurulur.

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » »
Share
688 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...