logo

04 Şubat 2019

Adaleti, merhameti yeniden düşünmek…


Yusuf Ziya Cömert
y.comert@gmail.com

Cenneti Arayan Adam’la işim bitti ama kendimle işim bitmedi.

Ziyauddin Serdar’ın anlattığı her hikayenin bizim hayatımızda az veya çok karşılığı var.

İhvan-ı Müslimin, Cemaat-i İslami, Hasan el-Benna, Seyyid Kutub, Mevdudi, Malik Bin Nebi, Afgan Cihadı, Gülbeddin Hikmetyar, Burhaneddin Rabbani, Ahmet Şah Mesut, Abdullah Azzam, Said Havva, İmam Humeyni, Ali Şeriati, Mutahhari…

Kaddafi’ler, Hasan Turabi’ler, Abdulfettah Moro’lar, Gannuşi’ler.

Tebliğciler, sayısız tarikat önderi, Partiler, hizipler, küçük küçük gruplar, cemaatler.

Sadece isimleri saysak sayfalar tutar.

Bir de Türkiye’deki siyasi ve fikri çizgiler var. Kimi bizleri derinden etkilemiş, kimi az etkilemiş, kimini de hiç sevmemişiz ama bir şekilde hayatımıza girmişler.

Neydi bunlar? Bizim için ne anlama geliyordu? Ne öğrendik, ne anladık bunlardan?

Şöyle düşünüyorum.

Başlangıçta, hayatımıza giren o oluşumları, o siyasetleri içtenlikle kabul ettik.

Afgan Cihadı’na baktık ve neredeyse kutsadık. İçinde cehalet varsa, hamaset varsa, onu da kutsadık.

Ne diyebilirdik ki? İnsanlar Rus işgaline karşı savaşıyor.

Hasan el-Benna’nın, Seyyid Kutub’un mücadelesine hayran olduk.

Libya’da Kaddafi devrim yapınca ümitlendik.

İran’da İslam devrimi olunca ümitlendik.

Türkiye’de Refah veya AK Parti iktidara gelince sevindik.

Yanlış mı yaptık?

Hayır. Yanlış yapmadık.

Ne yaptıysak içtenlikle yaptık. Aklımızın erdiğini yaptık.

Biz, ortada kalmış bir milletiz. En az birkaç yüzyıldır -belki daha fazladır- ipin ucunu kaçırmışız. Çırpınıyoruz.

Kitaba bakıp bir şey görüyor, peşine koşuyoruz, insana bakıp bir şey görüyor, peşine koşuyoruz.

Güzel söylenmişse, doğruya da yanlışa da ‘eyvallah’ demeye müsaitiz.

Sorgulamıyor muyuz hiçbir şeyi?

Sorguluyoruz.

Ama baştan niyetimiz belli. Sorguladığımız şey bize aitse lehine karar vereceğiz.

Ya da şöyle sorguluyoruz: Kendimiz bir yerdeyiz. Kendi durduğumuz yeri baz alıyor, diğer bütün konumlarda kusur arıyoruz.

Afganistan’dan bakıp İran’ı, İran’dan bakıp İhvan’ı, Türkiye’den bakıp herkesi mahkum ediyoruz.

Mesela, Afganistan’daki Cihad önderlerinden bazılarının lüks bir hayat içinde olduğunu işittiğimiz zaman laf bir kulağımızdan girip ötekinden çıkıyor.

Ya da konumumuza göre, İran’ın Hama’da katliam yapan Hafız Esat’a yardım ettiği söylendiği zaman inanasımız gelmiyor.

Sağdaysak solumuzu, soldaysak sağımızı görmüyoruz.

Hakikat bizim cebimizde. Başkasının cebindeki sahte!

Ya yanılıyorsak? Ya hepimizin cebindeki sahteyse?

Sahte değildi muhtemelen. Eksikti. Natamamdı. Müsveddeydi.

Dağda, elinde kaleşnikof, etekleri rüzgarda savrulan bir Afganlı mücahit resmi veya süper güçlere kafa tutan bir molla videosu, bilemediniz mihrapta cemaate dönmüş müridandan birinin ikisinin ayaklarını ovduğu bir sufinin dudaklarından dökülen mütevazı görünümlü cümleler çoklarımızı mutlu etmeye yetiyordu.

Oysa hakikat, kimsenin sarığında, cübbesinde ya da eteğinde olamazdı.

Biz, hayatı ciddiye alıp kendimizle yüzleşmemiştik.

Tarihimizle, efsanelerimizle yüzleşmemiştik.

Hele moderniteyle hiç yüzleşmemiştik.

Tembellik paçamızdan akıyordu.

Yüzleşmemiz gerekiyor muydu? Onu bile doğru dürüst tartışmamıştık.

Modernitenin önümüze koyduğu her bir şeyin karşısına yeşile boyanmış başka bir şey mi koyacaktık?

Bunu deneyenler oldu. En basiti Yılbaşı yerine Mekke’nin fethi.

Yoksa daha temel, daha esaslı bir şey miydi yapmamız gereken?

Tartışmaya vaktimiz yoktu sanki. Bir gürültünün peşinden yürüdük gittik.

Sonunda baktık ki hiçbir yere gelmemişiz.

Sıra, yanlışlarımızı ve doğrularımızı yeniden düşünmeye, yüz yıllık, en az yüz yıllık ihmalimizi telafi etmek için kolları sıvamaya gelir mi bir gün?

‘Adalet’i yeniden düşünebilir miyiz? Nalıncı keseri gibi kendimize yontmadan?

Allah’ın adil olduğunu, ama kelimenin tam anlamıyla adil olduğunu bizden de insanlara adaletle muamele etmemizi istediğini…

Yetimin veya yetim olmayanın hakkını yememeyi…

Merhameti, şefkati… Allah’ın bütün kulları için.

Biz merhametli olursak umulur ki Allah da bize merhamet eder.

İyiliğin, içine politika, riya, gösteriş, kibir karışmamış iyiliğin güzel olduğunu…

Mü’min olmanın aynı zamanda ‘güvenilir’ olmak anlamına geldiğini….

Böyle şeyleri düşünerek başlamak belki bizi dünyaya ne söyleyeceğimiz konusunda daha sağlıklı bir istikamete sokar.

(KARAR)

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
Share
875 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...