logo

15 Eylül 2019

Adalet, Hak, zulüm ve cevr


Faruk Beşer
f.beser@gmail.com

Türkçe’de ‘adl’ kelimesinden yapma mastar olarak sadece ‘adalet’i kullanırız ama Kuranıkerim kavramı olarak adl’in yanında ‘kıst’ ve zulmün yanında da ‘cevr’ vardır.

Adl denklik ve eşitlik demektir. Bunun için Hesap günü kişinin günahlarına denk bir karşılık/fidye vermek istemesi anlamında adl kelimesi kullanılmıştır. Bu sebeple hukuki manada adalet taraflardan her birine eşit mesafede olma, yanlı davranmama anlamına gelir. Kıst ise anlamındaki pay ve hisseden hareketle herkese payını eksiksiz vermedir. Birinin payı az olabilir, bu adalete engel değildir. Kısaca davranıştaki ve kanunları uygulamadaki eşitlik adalet, hakları eksiksiz taksim etmedeki hakkaniyet kıst olmuş olur. Buna göre Türkçe’de kullanılan şekliyle adalet hem adil, hem muksıt olmayı gerektirir. Kıst hakkaniyet iken, fetha ile kast (kaf, sin, tı) onun zıddı olarak zulüm demektir. Onun için ‘muksıt’, kast’ı yani zulmü ve haksızlığı gideren demektir ve Allah muksıtları sever. İngilizcedeki ‘justice’ kelimesinin aslının bu ‘kast’ kelimesi olduğu söylenir.

Adl, Allah’ın bir ismi ve dininin de temel umdelerinden biri olduğu için Mutezile adaleti kendi Kelami düşüncesinin beş temel esasından biri yapmıştır.

Onlara göre Allah’ın adil olması, sadece güzel olan fiilleri işlemesi, kötü ve çirkin hiçbir iş işlememesi, yapması gereken güzel şeyleri de zorunlu olarak yapması demektir. Kısaca adalete riayet etmek Allah için vaciptir ve zorunludur. Kötülükleri ise Allah değil kullar yaratmaktadır. Bu düşünce onları kaderi inkâra götürmüştür. Ama onlar bunu söylerken Allah’ı bazı şeylere karışmamak, bazılarını da yapmak zorunda gibi görmekle O’na adaletsizlik etmişlerdir.

Sünni âlimler ise Allah’ın Adl sıfatını, O’nun her varlığa layık olduğu imkân ve yetenekleri vermesi anlamına gelen inayet kavramıyla açıklarlar.

Geniş anlamıyla adaletin zıddı ise zulüm ya da cevr’dir. Zulüm ile karanlık anlamındaki zulmet aynı köktendir. Yani zulüm hakları örtmekle, ya da insanı karanlığa gömmekle zulmet olmuş olur.

Daha özel manada, tabiattaki, ya da bedendeki dengeyi bozma anlamındaki haksızlık ve zulüm, fesat diye isimlenir. İnsanlar arasındaki hukuka riayetsizlik ise zulümdür. Zulüm bazen çok ileri gider ve şirk ve küfür haline gelir. Onun için Kuranıkerim şirke en büyük zulüm der. Bu sebeple Allah kendi indirdiği hükümleri uygulamayanların fasık, zalim ya da kâfir olacağını bildirir. (Mâide 44, 45, 47). Bunu acaba şöyle de anlayabilir miyiz? Kişinin kendine haksızlığı fasıklık, insanlara haksızlığı zulüm, Allah’a haksızlığı ise küfürdür.

Adalet deyince akla gelen bir diğer ve de en önemli kavram haktır. Hak; doğru, sabit, hakikat, pay gibi anlamlara gelir. Allah’ın bizatihi kendisi de Haktır. Akif’in dediği gibi:

Halik’ın namütenahi adı var, en başı Hakk

Ne büyük şey kul için, hakkı tutup kaldırmak.

Adaleti gerçekleştirebilmek için herkesin hakkını, yani sahip olduğu payı ya da değeri eksiksiz verebilmemiz, bunun için de kimin ne kadar hakkının olduğunu bilmemiz gerekir.

Peki, hakkı kim belirleyecektir? Özgül iradeler mi, toplum mu, hukukçular mı? Hakkı belirlemede şüphesiz bunların her birinin bir payı olabilir. Çünkü insanın fıtratında vicdan ve nısfet duygusu vardır ve bu herkesin hakkını kabullenmede bir starter gibidir. Ama insanda bununla çatışan duygular da vardır. Hukukçular topluluğu hakkı belirlemede vicdandan daha isabetli olabilir. Maşeri vicdanın da bunda etkisi vardır, ama bunların hepsi sübjektiftir. Tarih üstü ve hiç değişmeyen hakkı ve hakikati her zaman ortaya koyamazlar. Çünkü hakkın bir ‘sabit’, yani doğal ve evrensel olan yönü vardır ve bunu ancak tarihsel olmayan, ezeli ve ebedi Hak belirleyebilir. Dolayısıyla temel hakları ancak Allah bilir ve O belirler. Onların detayları, zamana ve mekâna uygulanması ise hukukçulara/müçtehitlere, kısmen de ferdi ya da maşeri vicdana bırakılmıştır. İçtihat, icma ve örf bunu anlatır. Öyleyse hakkı ve hukuku tespite Hakk’ın hiç değişmeyen hükümlerinden başlamak gerekir. Bunu kabul etmemenin, dini reddetme peşin kabulü dışında rasyonel hiçbir ispatı yoktur. Olsaydı hukukçular bunda ittifak ederlerdi. Büyük ölçüde ittifak edilen temel haklar varsa bunlar da zaten Hakk’ın söyledikleri ve bir ilk kabul olarak bütün insanların fıtratına koyduklarıdır. Aksi takdirde fısk, zulüm ya da küfür hâkim olur. Yaşadığımız dünya bütünüyle bunun bir örneğidir. Onun için Alev Alatlı’nın dediği gibi, ‘her yasa adaleti sağlamaz. Her yasal hak da helal değildir’. Onun için adalet bir bakıma da sadece hak edileni almaktır. İslam’ın uygulandığı zamanlarda, adaletin dünyada olabileceğinin en ileri düzeyinde gerçekleştirildiği vakidir. İnsandan istenen de yapabileceği kadarıdır. Bugün İslam dünyasında asıl kaybolan değer adalettir.

Adaletin mutlak ve ideal düzeyde gerçekleştirilmesi için ise öbür dünya vardır. Orada sadece Adl ve Hakk olan Allah’ın hükmü geçerli olacak ve mutlak adalet sağlanacaktır.

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler:
Share
667 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...