logo

03 Kasım 2019

Kitapta ne bulacağını sen belirlersin


Yusuf Ziya Cömert
y.comert@gmail.com

Günde birkaç saat, hiçbir zaman bir saatten az değil, bazen iki, bazen üç saat kitap okuyorum.

Okuyacak kitap sıkıntısı çektiğim oluyor. Fakat doğru kitabı buluncaya kadar kendimi tesadüfen önüme çıkan kitaplarla meşgul ediyorum.

Mesela Pierre de Tchihatchef’in İstanbul ve Boğaziçi kitabını kitap sıkıntısı çektiğim bir zamanda okudum. (İş Bankası Yayınları, Çev. Ali Berktay.) Adamın adını yazmak zor. Pierre diyeyim bundan sonra.

Pierre önemli bir jeolog. İstanbul’a 1845’te gelmiş. Jeolog gözüyle yazmış. Asıl önemli eseri 8 ciltlik Asie Mineure.

O yılların İstanbul’unu tafsilatlı bir şekilde anlatmış. Tarihi bilgisi de var. Elbette bir politik bakış açısı da.

En çok dikkatimi çeken şey, İstanbul’a ve Anadolu’ya alıcı gözüyle bakmış olması.

İstanbul’u Türkler’e layık görmüyor Pierre. Sanki bir gün Ruslar buralara sahip olacak, İstanbul o zaman kemale erecek!

“Boğaz’a sahip olacak bahtiyar kişinin önünde hem Batı’nın hem de Doğu’nun tacını giyme kapısı açılır. Boğaziçi’nin bugünkü hükümranları açısından bu vaadin gerçekleşmediği doğrudur; ama bu sihirli tacın gerçekten sultanların alnını süslemeye mi yaradığının, yoksa günü geldiğinde Tanrı’nın gizemli fermanlarında önceden saptanmış bir hükümdara devredilmek üzere onlarda emanet olarak mı durduğunun anlaşılacağı gün yaklaşmaktadır.”

O gün yaklaştı, ancak tekrar uzaklaştı. İnşallah bir daha yaklaşmaz.

Şekilde görüldüğü gibi, kitaptan çıkaracağınız dersler sizin bakışınıza göre değişiyor. Eğer kitaplar karşısında edilgen değilseniz.

Geçenlerde Remzi Kitabevi’nde bakınırken birdenbire karşıma ‘Tanrı’nın Formülü’ çıktı. Bu kitabı bir iki yıl önce aramıştım, baskısı bitmişti. Pegasus Nisan’da yeniden basmış.

Bir roman. Yazarı Jose Rodrigues Dos Santos. Portekizli bir gazeteci.

Önyargılıyım. Kitapta edebiyat aramayacağım.

Bir dostum, içindeki bilimsel pasajlar için tavsiye etmişti. Ararsam o pasajları arayacağım.

Daha başlarda, İsrail’in ilk başbakanı Ben Gurion’la Einstein ‘Tanrı’nın varlığı ve mahiyeti üzerine tartışıyorlar.

Tartışmaları bir ‘Kelam’ tartışmasına benziyor. Tanrı’nın ‘iyi ve her şeye gücü yeten’ bir varlık olup olmadığı konusunda görüşler beyan ediyorlar.

Biraz ileride, romanın kahramanı Thomas iyi bir matematikçi olan babasıyla ruh ve madde üzerine bir tartışmaya giriyor.

Doğrusu, tartışmaların kalitesi yüksek.

İnsanın ve başka varlıkların yaratılışlarındaki olağanüstü karmaşıklığı bilimin diliyle konuşuyorlar.

‘Yaratılış’ benim tercihim. Onlar öyle bir şey söylemiyorlar. Ya da söylememeye çalışıyorlar.

Özellikle Thomas’ın babası, ruh diye bir şeyin olmadığını düşünüyor.

Şimdi kalkıp bir roman kahramanını mı eleştireyim?

Bana ne, romancı kendi kahramanlarına ne konuşturursa konuştursun!

Bir de ‘belirlenmezcilik’ ve ‘belirlenemezcilik’ tartışması var ki bunlar özgür irade, kader, irade-i cüz’iye, irade-i külliye üzerine konuşuyorlar diye düşünebilirsiniz.

Tabii bu ‘kelami’ kavramları kullanmadan.

Sabah ters taraftan kalkıyorsun, yanlış paltoyu giyiyorsun, paltonun ucu arabanın kapısına sıkışıyor, paltonun ucunu kurtarmak için beş saniye harcıyorsun, sonra da kavşakta kamyonla çarpışıyorsun. Sonunda hayatın boyunca belden aşağın felçli olarak yaşıyorsun.

Kendi dilleriyle kaderi tarif ediyorlar.

Böyle bir bahis, Necip Fazıl’ın ‘Bir Adam Yaratmak’ında da vardı, hatırlarsınız.

Evren sonlu mudur, sonsuz mudur tartışması da bir romanda yapılabileceği kadar bilimsel bir şekilde yapılıyor.

Alfa, yani başlangıç. Omega, yani son. Başlangıç ve son varsa yaratıcı da var. Gerçi roman sonuna doğru bu fikirden uzaklaşmaya çalışıyor.

Evrendeki enerji sabit değil. Eksiliyor.

Entropi’yi bunu izah için kullanıyorlar. Canlılar yaşlanır ve ölür, evrendeki düzensizlik artar.

Öyleyse, evrenin bir sonu vardır.

Yasin Suresindeki “Ve men nuammirhu nunekkishu fi’l halq” ayetini hatırlar mısınız?

“Ömür verdikçe yaratmayı azaltırız.”

Sanki onu anlatıyorlar.

Tartışmaların içinde dört dörtlük bir ‘vahdet-i vücut’ bahsi de gördüm.

“Profesör Siza, Tanrı’nın çevremizdeki her şeyin içinde olduğuna inanırdı. Her yerde hazır ve bilinmez. Her bakışta, her nefeste, hem evrende hem her atomda var olan her şeyi kapsayan ve her şeye anlam veren bir yaratıcı.”

Kitapta edebiyat aramayacaktım. Arasam da bulamazdım.

Ama içindeki bilimsel bahisler zihin açıcıydı.

Anlatıcının deizme ve agnostisizme daha yakın olduğu düşünülebilir.

Fakat, dedim ya, eğer edilgen ya da pasif bir zihinle okumazsanız, kitapta ne bulacağınızı siz belirlersiniz.

Zihni yeterince aktif olanlara, bilhassa zihni aktif olan ilim erbabına tavsiye ederim.

(KARAR)

Etiketler:
Share
352 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...