logo

Mahalle hakkında


Yıldız Ramazanoğlu
y.ramazanoglu@gmail.com

Bakkal dükkânındaki konuşmaya şahit olmak bütün gün içimi acıttı. Canı yanmış bir kadın babasının vefatından, cenaze namazı mahalle camisinde kılındığı halde apartman komşularından hiçbir erkeğin törene icabet etmeyişinden söz ediyordu. Bir gün önce uzaklardan da olsa selayı duyduğumu hatırladım. Demek bu genç kadının babası. İnsanların sonu gelmez iş güç telaşları, tükenmez meşguliyetleri, havanın soğukluğu ya da acil bir yere çağıran telefonlarla açıklanamaz elbette bu durum. Aslında artık hiçbir sorumluluk duymadığımız ve bizi zerre kadar umursamayan insanlarla aynı sokaklarda caddelerde yaşayıp ölüp gidiyoruz. Ev alırken manzarası fiyatı mevkisi genişliği uygunsa sorun yok, binanın içinde kim yaşarsa yaşasın önemli değil, nasılsa selam vermeye bile gerek olmayacak bu şahane hayatlar içinde. Bir manisi yoksa ziyarete gittiğimiz, bir manisi varsa bu manileri ortadan kaldırmak için elimizden geleni yaptığımız, en azından dinleyip hemdert olduğumuz komşuluk buharlaşıp gitti. Misal üst kattaki evimize apartmanın çok yoğun olduğu, herkesin işten döndüğü akşam saatinde hırsızlar gelip bir saat kapıyı kırmaya uğraşıyor ve görmeyen kalmıyor. Hiçbir telaş göstermeden evde rahatça çalışıyorlar. Sonra sokakta birçok evin başına geldi bu. Pervasızlığın sebebi birbirimize sahip çıkamayışımız ve emniyet ve asayiş kurumlarının toplumsal olaylara verdiği önceliği, kişi haklarına gelince esirgemeye dayalı yapısı.

***

Mahalle derken içimiz iyilikle hasretle doluyor fakat bireyin haklarını kısıtlayan boyutları mahfuz olmak üzere, geçmişe methiye dizmenin, hayıflanmanın ötesine geçmeliyiz artık. Gittiğimiz Anadolu şehirlerinde eski şehir kalıntılarını gördüğümüzde, önceleri böyle geniş bahçeli, konak gibi evlerde yaşanırdı, komşuluk vardı iç çekişlerinden önce, baş döndürücü değişimi ve kontrolden çıkmış sonuçlarını masaya yatırmak lazım. Şehirlerin nüfusları, insan profili, mülki yapılanması, arz talep dengeleri ne kadar farklılaştı. Sonuçta bir zamanlar bir saat yürüyüp tek tük insana rastlanan nice semtler, ilçeler şimdi yürünemeyecek yoğunlukta büyük kalabalıkları barındırıyor. Yeni yaşam ve sosyalleşme biçimleri, tamamen değişen öncelikler, daha önce hayal bile edilemeyecek ihtiyaç listeleri şehirlerin dokusunu ve devletin yapısını kökten sarstı.

Cenazelerine hiçbir komşunun gelmediği üzgün kadının başına gelenin sebepleri var, ancak bütün süreçleri gözden geçirerek ilerlersek o ciğerdeşen açıklamaya ulaşmak mümkün olabilir. Hiçbir şey bir günde olmadı çünkü. Peki eski mahalleyi ihya etmek şöyle dursun da, değişime, büyük kalabalıklara, bireyselleşmenin haddi aşmasına, nice değerlerin ayak altında kalmış olmasına rağmen gidişat kontrol altına alınabilir mi? Bencil yeni dünya, yırtıcı yeni koşullar içinde dahi daha insani bir yerleşim, asgari nezaketin cari olduğu bir toplumsal yapı inşa edilebilir mi? Müslümanlık iddiası olan bir toplumun inanç değerlerinden, bir arada yaşamanın ilkelerinden bu kadar uzak düşmesi nasıl gerçekleşti ve bu yoldan geri dönüş mümkün müdür?

***

Kimsenin kimseyi tanımadığı mahallelerde anneler neredeyse oniki yaşına kadar olan çocuklarını iki sokak ötedeki okula götürüp getirmek zorunda kalıyor tekinsizliğin tavan yapması yüzünden. Evinin önünde bir kadın tacize, sarkıntılığa uğrayabiliyor hiç kimsenin müdahale etmeyeceği güvencesiyle. Apartmanların küçük özel yeşil alanlarında tek tük yetişen kimi ağaçların meyvelerini toplamak için seferber olan mahalle çocukları, sopalarla fütursuzca dalları kırabiliyor. Hiçbir hak hukuk helal haram endişesi taşımayan çocuklar büyüyor betonların arasında. Eski mahalleye öykünmek yerine, insanın, ağacın, hayvanın hukukunu koruyacak yeni çağdaş bir mevzuat gerekiyor belki de. Engelli rampalarının önüne aracını bırakmanın, motorsikletlerle kaldırımdan, yaya geçitlerinden tam gaz gitmenin, başka insanların ağaçlarına saldırmanın, keyf için yavru kedileri annelerinden alıp uzaklara atmanın, havyanlar için bırakılan suları tekmeyle devirmenin, savaş aracı gibi jipleri daracık sokaklara park edip insanların ışığını yolunu kapatmanın, çocuk parklarını içki alemleri için kullanmanın, hatta açmış tek bitki olan hanımelini yanaşacağım diye apartman duvarında ezmenin, eski usul silkelenen halılarla aşağı kattaki insanların penceresine darbeler indirmenin, depremle yerinden oynamış binalarda bile hala teraslara tonlarca malzeme yığıp ağır gürültülerle illegal ev inşa etmenin, sonra imar affıyla onaylanmanın bir yaptırımı var mı? İslam ahlakından, ihtiyâra bırakılmış muğlak kul hakkından, şundan bundan geçtik, kimsenin kimseye zarar vermesine izin verilmeyen bir amme hukuku yapılanması neden mümkün olmuyor? İki dinden avare deyimi bu günler için mi yoksa?

(KARAR)

Etiketler: » »
Share
519 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...