logo

10 Kasım 2018

* İki ‘veliaht’ın adamları, tehditler ve şantajlar.. * Neyi bildiğimizi biliyorlar, onları korkutan şey budur * Polemik yazıp kenara çekilme dönemi değil.


İbrahim Karagül
i.karagul@gmail.com

Bir haftayı geçti; aralıksız ve sistematik bir saldırı altındayım. BAE’li Muhammed bin Zeid ve Suudi Veliaht Muhammed bin Selman’ın fonlayıp yönettiği medya ve sosyal medya çeteleri, Türkiye’ye ve şahsıma yönelik ağır itham, hakaret ve tehditler yağdırıyor.

Akla hayale gelmeyecek iddialara, çirkefliklere, tuhaf hezeyanlara, komplolara bakınca, Arap sokağının nasıl zehirlendiğini, gerçeklerden nasıl koparıldığını, nasıl zayıf bırakıldığını, nasıl zihinlerinin bulandırıldığını, kendi ülke ve coğrafyalarına yabancı bir amaç için nasıl provoke edildiğini görüyorum.

Ürkseydim bu tür yazılar yazmazdım

Normalde böyle saldırıları hiç ciddiye almam, şimdiye kadar almadım. Bu bir kibir ya da tevazu eksikliği değil. Mesele Türkiye olunca, bu ülkenin büyük mücadelesi olunca, binlerce yıllık siyasi gelenek ve genetiğin bugüne taşınması olunca olağanüstü bir hassasiyet ve keskinlikle mücadeleye kilitlenen biriyim. Türkiye ve coğrafyanın geleceği ana eksenimdir ve öyle de devam edecektir.

Türkiye’de sadece son beş yılda, bu yönde uğradığım hakaret, saldırı, iftiralara takılsaydım, bugün çok yakından tanıdığım ve bildiğim bir başka “çevre” tarafından yürütülen kampanya ve kişilik suikastlarından ürkseydim zaten bu tür yazılar yazmazdım.

‘İçeriden’ bir çevre ve bazı örgütlerle paralel

Bu yüzden Arap dünyasından şahsıma yöneltilen saldırıları bir endişe ile değil, bir etkileşim, etki gücü, bir güçler çatışması ekseninde anlamaya çalışıyorum. Her ne kadar bu saldırılar “içeriden” de organize ediliyor olsa da, her ne kadar bazı örgütlerin tehditleriyle paralel bir yol izliyorsa da, bakış açım, hep olduğu gibi, gerçeklerin peşinde koşmak olacaktır.

Cemal Kaşıkçı cinayeti bölgede yeni kurulmuş ve bir yıldır ısrarla dikkat çekmeye çalıştığım bir yapılanmayı deşifre ettiği için, herkes tarafından bilinir hale getirdiği için, bu çevrenin Türkiye’ye ve Erdoğan’a karşı yürüttüğü çirkef savaş ve kampanyaları açık ettiği için hem Türkiye hem de coğrafyamıza yönelik çokuluslu projelerden duyduğum kaygıdan hareketle işin üzerine gittim, gitmeye de devam edeceğim.

Bir polemik yazısı yazıp kenara çekilmek: Bu toprakların hamuruna uymaz

Ülkemizi bir “oyun sahasına” dönüştürüp aşağılamak isteyenlerin, coğrafyada kurmaya çalıştıkları “yeni düzen” çerçevesinde bölgeye uzanan ellerimizi kesmeye çalışanların aynı zamanda “içeride” bir başka senaryo uyguladıklarını, siyasi bir amaçla hareket ettiklerini, örtülü operasyon ve terör yöntemi kullandıklarını, çok kötü amaçları olduğunu, bir süredir bunları uyguladıklarını biliyorum.

Bunları bilip de bilmiyormuş gibi yapmak, gündelik bir polemik yazısı yazıp kenara çekilmek bana göre değil. Türkiye vuruşuyorsa, coğrafya ve küresel ölçekte büyük hesaplaşmalara girmişse, çok büyük projelere imza atıyorsa, yüzlerce yıllık siyasi hedeflere yönelmişse bizim de bu hesaplaşmanın en ön safında yer almamız, bu vatana, bu millete, tarihe ve geleceğe borcumuzdur. Bunlar varken, gündelik konforu düşünüp, küçük beklentilerle hareket edip ezilip bükülmek bu toprakların hamuruna, mayasına uygun bir karakter olmayacaktır.

Neyi bildiğimizi biliyorlar: Onları korkutan şey budur

BAE ve Suudi İki Veliahtın paralı askerlerinin Türkiye’de bir gazeteciyi bu şekilde hedef alması paniktendir. Sadece yazı yazan bir kişiden bu kadar ürkmeleri, yazının ve gerçeğin gücünün göstergesidir. Onları korkutan-panikleten şey, neyi bildiğimizi bilmeleridir. Bu yazılarla Arap sokağına neleri anlattığımızı, anlatabileceğimizi bilmeleridir.

Biz hiçbir zaman S. Arabistan’ı hedef almadık. Hiçbir coğrafya ülkesini, hiçbir Müslüman ülkeyi hedef almayız, alamayız. Tam aksine; S. Arabistan’ı da imha edecek bir çokuluslu projeyi, o projenin coğrafya ayağında, Türkiye ayağında roller üslenenleri hedef aldık, almaya devam edeceğiz.

Müslüman kimliğini rehin alma planı bu..

Çünkü yerli olana, bize ait olana karşı, hangi siyasi kimlik altında olursa olsun, bir “yeniden yabancılaşma dalgası” inşa edilmek isteniyor. Daha önce bunu etnik kimlikle denediler, mezhep kimliği ile denediler, sol grupları kullanarak denediler. Şimdi muhafazakâr/İslâmcı kimlikler üzerinden bir “yabancılaştırma” projesi deniyorlar. Müslüman kimliğini rehin alıyorlar.

Bölgeyi ve Türkiye’yi hedef alan yeni tasarım bu. Bu tasarım Türkiye’nin karşısına bir cephe inşa ediyor, bir Arap ekseni kurmaya çalışıyor. Aynı zamanda Arap ekseni üzerinden içeride yeni bir “muhalefet” ve “müdahale” örgütlenmesi yürütüyor. Bizi, coğrafyayı, tarihi hesaplaşmayı Müslüman kimliği ile vurmak istiyorlar. Çünkü bölgenin bu kimlik karşısında nasıl çaresiz kalacağını, hareketsiz kalacağını biliyorlar.

Bizden değil, kendilerinden, sokaklarından korkuyor onlar

İşte Kaşıkçı cinayeti üzerinden tartıştığımız mesele budur. Bu bilgi onları korkutuyor, panikletiyor. Kendi ülkelerinde susturdukları, yazamaz ve konuşamaz hale getirdikleri insanlar gibi, Türkiye’de de bu bilgiye sahip olup bunları paylaşanları linç etmeye, itibarsızlaştırmaya, korkutmaya dönük bir iletişim/medya kampanyası yürütülüyor.

Korktukları biz değiliz. Korktukları kendileri, kendi halkları, kendi sokakları. Türkiye’nin ürettiği siyasal dilin, özgürlük dilinin bu kadar etkili olmasından ürküyorlar. Ve bu kiralık adamlar üzerinden zihin bulandırıp, “vatan savunması”, “ülke savunması” adı altında kendilerini savunmaya çalışıyorlar.

Ama ne olursa olsun, hangi plan-proje uygulanırsa uygulansın, Türkiye’nin durduğu yer, ürettiği dil, aldığı pozisyona karşı hiçbir şey yapamıyorlar. Bir süre sonra “Türkiye Ekseni”nin yeni küresel ve bölgesel konjonktürde nasıl belirleyici olacağını çok daha net biçimde göreceklerdir. Bunu; içeride yeni müdahale dalgasının psikolojik temellerini atmaya çalışanlar da göreceklerdir.

Medya organlarımız, köşe yazarlarımız ve kolektif mücadele..

Söz konusu yazıların Basra Körfezi’nden Mısır’a kadar bu kadar “sarsıcı” algılanmasının sebebi, korkutucu gösterilmesinin sebebi, televizyon tartışmalarına konu olmasının sebebi, İki Veliahtı bu kadar rahatsız etmesi bundandır.

Onların bölgesel üstlenicileri olduğu çok büyük, yakın bir tehlikeyi ortaya seriyoruz, hem içeriye hem bölgeye anlatmaya çalışıyoruz. Coğrafyayı imha edecek bir hazırlık erkenden fark edilmiş oldu. Bir şey öğrenildiğinde tehdit olma özelliği yarı yarıya düşer.

Medya organlarımıza, köşe yazarlarımıza, televizyon yorumcularımıza düşen bu büyük mücadeleye kilitlenmek, kolektif bir mücadele sergilemektir. Kimsenin, öyle günübirlik konfora sahip olmadığını, bir “sorumsuzluk alanı” oluşturma hakkının bulunmadığını bilmesi gerekiyor.

Yeni iletişim dilinin etki gücü: Hadi biraz rahatımızı bozalım..

Bir haftadır kesintisiz devam eden kampanya, tehditler de barındırıyor olabilir. Ama bizim; medyamızda bugün yaşanan içerik ve dil üretememe, sığlaşma döneminde, bu yeni iletişim ve hesaplaşma dilinin etki gücünü bir kez daha düşünmemizde fayda var.

Dedik ya, “Türkiye Ekseni..” Bu aynı zamanda “coğrafya ekseni”dir, yüzlerce yıllık akıldır. Öyleyse, bu tarih dönüşünde, sadece gazetecileri değil, düşünce üreten herkesi, şairleri, sanatçıları, bilim insanlarını, siyasileri, STK temsilcilerini, bu büyük hedefin entelektüel altyapısını sağlam atmaya, üretmeye, mücadele etmeye çağırıyorum: Hadi biraz rahatımızı bozalım..

Siyasiler ve milletimiz bu konuda diğerlerinin çok önünde. Öyleyse bu çevrelerin de coşkulu bir üretim ve hesaplaşmaya tam anlamıyla katılmaları gerekiyor. İnanın böyle bir güç, bütün coğrafyayı dönüştürecektir.

(YENİ ŞAFAK)

Etiketler:
Share
286 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • İNZAL EDİLMİŞ ADIMIZI, ÜRETİLMİŞ “İSLÂMCI” KAVRAMI İLE DEĞİŞTİRMEK SAPMALARA KAYNAKLIK ETMİŞTİR

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Her din ya da ideoloji, kendini özgün taşıyıcı kavramlarıyla ifade eder, tanımlar ve mesajını insanlara ulaştırır. Temel tanımlayıcı kavramlar, nötr değildirler; zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanları, kendi arka planındaki din, düşünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönüştürürler. Bunlar, o din ya da ideolojinin, taşıyıcı, inşa edici ve dönüştürücü etkiye sahip olan inanç eksenli kavramlarıdır. Bir de taşıyıcı olmayan, yani dinî ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vardır ki onları, her din ya da ideol...
  • ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir Kaynak: ‘Savaş ve Siyaset’, Aynı Hedef İçin, Farklı Silâhlarla Yapılan Eylemler Manzumesidir – SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

    02 Mart 2020 YAZARLAR

    Bu Pazar günü, birkaç noktaya değinelim: 1- Anamuhalefet’in lideri ve sözcülerinin, ‘Bizim askerimizin tırnağının ucundan kesip attığı bir parça bile bütün Suriye’den daha değerlidir.’ şeklindeki sözü çok matah bir şeymiş gibi geçen hafta boyunca sık sık dile getirmeleri sorgulanması ve utanılması gereken bir yaklaşımdır. KK ve adamları, yürekleri elveriyorsa, aynı sözü, Suriye için değil de, o ülkeye yarım asırdır zorla tahakküm ve zulmeden Baas Partisi, Esed Hanedanı ve Beşşâr Esed’in şahsı için söylesinler. Ama, dilleri varmaz ona bir olu...
  • Süleymani’nin öldürülmesine niye sevineyim?

    04 Ocak 2020 YAZARLAR

    İran’ın önemli generallerinden birisi, ABD füzeleri ile öldürüldü. Sevinmemiz gerektiğini söylüyor bazılarımız.. Gerekçeler önümüze koyuyorlar.. “Ortadoğu’da sürekli Şia mezhebinin yayılması için, haksız girişimlerde bulunup, örgütlenmeler yaptı.. Suriye’de binlerce Müslümanın ölümüne sebep oldu.. Yemen’den sorumlu.. Irak’tan sorumlu.. Kadınların ırzına geçilmesinden sorumlu.. Bebeklerin ölümünden sorumlu.. Esad’ın kimyasal silah kullanmasından sorumlu..” Devam ediyor, tutulan liste.. Devam ediyor, gerekçeler.. Ben ise şöyle bakıyor...
  • Tapu idaresi tepkide niye gecikti?

    03 Ocak 2020 YAZARLAR

    Haber yankı uyandırmış, konu nazik, konu netameli, ucu 'çılgın proje' hassasiyetlerine dokunuyor, kamuoyu zaten teyakkuzda, duyarlılık tavana vurmuş, üstüne belediyelerin tapu bilgilerini online sorgulama yetkisinin kaldırıldığı söyleniyor, Kanal İstanbul hattındaki arazileri toplayanların izi sürülemeyecek deniyor, yer yerinden oynuyor... Ne beklersiniz; tepkilerin hedefindeki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün zaman kaybetmeden, sabah ilk iş duruma açıklık getirmesini. Peki onlar ne yapıyor? Haberi alan alıp satan sattıktan sonra, a...